Umudun bittiği yer 33. bölüm - yeni roman

Gönderen Etiketler: zaman:

 


Simsiyah bir yerdeydi Lucian. Etrafının soğuk olduğunu hissediyordu ancak hiç üşümüyordu. Neden orada olduğuna dair hiç hatırası yoktu. Sorgulamıyordu, düşünmüyordu sadece yavaş adımlarla ileriye doğru devam ediyordu yürümeye. Kocaman bir boşlukta gibi hissetti kendini bir an için. Ancak düşünmek o an için yapamayacağı şeylerin başında geliyordu. Sanki beyni alınmış gibi hissediyordu.

Aslında kendini oldukça hafiflemiş gibi hissediyordu. Hatırlaması mı gerekiyordu? Eğer öyleyse hatırlayamayacağını çok iyi biliyordu. Eğer hatırlaması gereken bir şey varsa o ne olabilirdi? Neden hatırlamıyordu? Neyi hatırlamıyordu? Sahi bir adı var mıydı onun? İsimler ne demekti ki onları da hatırlamıyordu. 

Bu şekilde olmayacağını düşündü ki ona sorsalar düşünmediğine yemin edebilirdi ki yemin etmenin ne demek olduğunu da bilmiyordu. Hiçbir şey bilmediğini düşündü bir an için. Bu esnada içinde bir ağırlık hissederek yere oturdu tabi yere oturması için yerin ne olduğunu bilmesi gerekiyordu. Nedense daha fazla yürümek istememişti.

Yere oturduğu sırada başını iki elinin arasına aldı ki o an yuvarlağımsı bir şeyi tuttuğunu fark etti. Yuvarlarımsı şeyin üzerinde uzun sayılabilecek ince bir şeyler vardı ki onlarında ne olduğunu bilmiyordu. Neyi hatırlaması gerekiyordu onun? Neden hatırlaması gerekiyordu? Hatırlamak ne demekti? 

Lucian kendine sormadığı soruların arasından geçerken bir süre boyunca hiçbir şey yapmadı. Aslında bir şey yapmak ile yapmamak arasında bir fark yoktu onun için. Sadece kocaman bir boşluktaydı ve o boşluğun içinde yürüyor daha sonra oturuyordu. Daha sonra ise yuvarlağımsı ki yuvarlağın ne olduğunu da bilmiyordu, bir şeyi tutmuştu. 

Neden her yerin siyah olduğunu sorgulamadı bile. Sadece bir şeylerin eksik olduğunu biliyordu ancak eksik olmanın ne demek olduğunu bilmediği için bu bilgi onun için anlamsızdı. Neden oradaydı? Ne yapması gerekiyordu? Kendisine sorması gereken ama soramadığı sorulardan birkaçıydı. 

Tekrardan ayağa kalkıp yürümeye devam ettiği sırada ileride bir ışık gördü. Aslında gördüğünün ışık olduğunu bilmediği için onu adlandıramadı. Sadece içinde ona dair yürümek istediğini hissetti. Aynı zamanda o ışık ilk düşüncesinin doğmasına sebep olmuştu. "Ne kadar da parlak" dedi içinden.

Daha sonra ışığa doğru yürümeye başladı. Ancak ışık çok uzaktaydı ve yürüyerek ona yetişmesi mümkün değildi ve koşmaya başladı. Daha doğrusu yaptığı eylemin koşmak olduğu bilmeden koştu. İkinci düşüncesi ise ışığın yanına gittiği zaman ne olacağı ile alakalıydı.

Bir süre daha koştu, biraz daha ve biraz daha ancak ışık hep aynı yerde duruyordu. Koşmanın anlamı olmadığını düşündü ki bu üçüncü düşüncesiydi. Dördüncü düşüncesi nerede olduğu oldu ve beşinci düşüncesi kim olduğunu sorguladı. Altıncı düşüncesi ise oraya nasıl geldiği ile alakalıydı.

Demek ki hep orada değildi. Yani oraya bir şekilde gelmiş olmalıydı ancak hatırlamadığı için sorularının cevaplarına ulaşamadı. Tekrar koşmaya başladığı sırada ışığın biraz daha yaklaştığını fark etti. Demek ki ışık hareket ediyordu veya hareket eden kendisiydi. Hareket etme ise yedinci düşüncesi olmuştu.

O ışığa ulaşmaya çalışırken ışığın ondan kaçtığını düşündü. Neden ışık kaçıyordu ki ondan. Kendisi olsa kaçmazdı mesela. Işık çok güzeldi, her yeri aydınlatırdı ama neden ışık ondan kaçıyordu. Düşüncelerinin sayısı arttıkça ışığın giderek büyüdüğünü fark etti. Demek ki ışığa ulaşabilmek için daha fazla düşünmesi gerekiyordu.

"Ben kimim? diye sordu kendine. "Burada ne işim var?" "Buraya nasıl geldim?" Cevapları olmasa da soru sordukça ışığa yaklaştığını anlamak yüzünde hafif bir gülümsemenin oluşmasını sağladı. Daha sonra gülümseme onun bir sonraki düşüncesi oldu ve içinde bir mutluluk dalgası hissetti ki bu hissettiği ilk duyguydu.

"Ben kimim?" diye tekrardan sordu kendine. Kimlik ne demekti? Kim olmak ne demekti? Demek ki onu anlatan bir şeyler vardı. Bir ismi olmalıydı mesela. Onu anlatan birşeyler olmalıydı. Ancak ışığın yanına cevaplara ulaşarak gidebileceğini düşündü. 

Hatırlıyorum diye bağırdı birkaç an kadar sonra "Benim adım Lucian ve ben ona ulaşmaya çalışıyordum sonra bir katille dövüştüm ancak o beni yendi ve öldürdü beni. Nasıl yani ben öldüm mü şimdi? Eğer ölmüş olsaydım burada olmayacağımı düşünürdüm ne bileyim ateşlerde falan yanmalıydım ben. Neden buradayım? Belki de daha ölmemişimdir. Eğer ölmediysem neden buradayım?"

Artık ışığa iyice yaklaşmıştı başka sorulara ve cevaplara ihtiyacı vardı. Başka türlü ışığın yanına gitme şansı yoktu. "Belki de ben henüz ölmedim eğer ölmüş olsaydım biterdi ama bitmedi. O zaman ben ölmek üzereyim ve ışık da ölmek üzere olduğum dünya. Evet, eskiden bu konuda bir kitap okumuştu. Bir anda okuduğu tüm kitapların zihnine dolduğunu hissetti.

Işığa oldukça yaklaştığı sırada bir ses duyduğunu hissetti sanki bir ses kafasının içinde yankılanıyordu ve o sesi tanıyordu. Baykuşun sesiydi o ve "Hadi Lucian aç artık gözlerini diyordu." Gözlerini açması gerekiyordu onun. 

Işığın içine girdiği sırada çekildiğini hissetti ve gözlerini açtı. Gözlerini açtığı sırada ilk olarak onun yüzünü yalayan kurdu gördü daha sonra havada uçan baykuşu ve en sonra olarak hemen yanında durup ona üzgün gözlerle bakan kocaman bir pandayı. Onun yanında panda mı vardı? Panda hangi ara katılmıştı onların yanına.

Yorum Gönder

Back to Top