Neden Blog Yazıyorum?

Gönderen Etiketler: zaman:
Merhaba sevgili okurlar. Bu yazımda size çeşitli blog maceralarımdan bahsedeceğim. Kaç yıldır bu blog işleriyle uğraşıyorum, neden uğraşıyorum, derdim ne gibi soruları kendime sordum ve cevaplandırdım. Bu arada ben yazmayı sevdiğim kadar okumayı da seviyorum, bu yazının size ilham olmasını ve gaza gelip blog açmanızı canı gönülden isterim. Adresinizi de yorum olarak bırakırsanız takip ederim.

Aslında benim ilk deneyimim ilkokul yıllarına dayanıyor. Öyle ki internet daha yeni yeni evlere gelmeye başlamış, bağlanmak için telefonun kablosu çekiliyor, sonra cazır cuzur bağlanma müziği... Babamın bana okuma yazma hediyesi bir e-mail hesabıydı. Babamın bir arkadaşının kızıyla çok kısa süreli bir mailleşmemiz olmuştu ama beni pek sarmamıştı bu mail meselesi. Şifremi, kullanıcı adımı filan unuttum kullanmaya kullanmaya. İki sene sonra biraz da büyüyünce tekrar bir e-mail hesabı açmak istedim. Ama dediğim gibi internet henüz o kadar yaygın değil, ben de epeyce küçüğüm. 

Tamam bu kadar da küçük değil.

Bir gün dayıma e-mail hesabı istediğimi sanarak “bana site açar mısın” dedim. Dayımın da bu işlere merakı vardı benim kastettiğimin internet sitesi olduğunu düşünerek “Hadi gel” dedi, geçtik bilgisayarın başına. Tek istediğim bir e-mail adresiyken dokuz yaşında internet sitem oldu böylece. Dayım bana html’yle nasıl sitenin tasarlandığını anlattı, nasıl fotoğraf yüklenir, nasıl yazı eklenir hepsini gösterdi. Giriş sayfasında kardeşimle bir fotoğrafımız, sağda bir Tweety resmi, altta da özgeçmiş gibi şu sene doğdum, üçüncü sınıftayım, üç kardeşiz filan yazıyor. Arka plan pembe. Genel olarak bunlardan ibaret basit bir siteydi. Ama ne kadar etkilendiğimi tahmin edersiniz.


Çok sonra değil, bir iki sene sonra olsa gerek internet evlerde kalıcı hale geldi ve ben mynet’in mysite özelliğini keşfettim. Bu çığır açıcı bir buluştu benim için. Mysite sayesinde kolayca site hazırlanabiliyordu. Bu dönemde yukarıdan aşağı yağan karlar mı dersiniz, arkada müzik çalması mı dersiniz, sağ tıklamayı yasaklamak mı dersiniz (hehehe çalınacak neyim varsa) her türlü deneysel kodlardan yararlandım. Sitemin içeriği de epey bir genişti. İyilik sekmesi vardı mesela, orada herkesin yaptığı iyilikleri yazmasını istemiştim. Adeta bir sevgi pıtırcığı. En iyi hatırladığım bölümse gifler kısmı. O zamanlar benim yaşıtlarım arasında çeşit çeşit kız çizimleri gifleri çok modaydı. Benim arşivim de en çok övgü alanlardan biriydi, yemeyip içmeyip gif topluyordum. Çok komik geliyor şimdi düşününce. Hehehe. 

Sonra bir gün sitem hackleniverdi. Güzelim emeklerim ziyan oldu. Epey bir üzüldüm. Bunun üzüntüsünü html kodlarıyla kendimce “virüs” yazarak atlatmaya çalıştım. Virüsten kastım şu, kapanmak bilmeyen uyarı ekranları gelmesine neden olan bir kod. Uyarı ekranında da geyik yapıyorum bol bol. İşte dur sana bir fıkra anlatayım, dur buraya bi şiir yazayım, şifreni koyarken dikkatli ol filan yazıyor uyarı ekranında, “tamam”a bastıkça yenisi geliyor. 

Gerçek koddan bir bölüm bu, üşenmedim aradım ve buldum.

Sonrasında yeni bir site açtım ama hevesim kaçmıştı bir defa, öncekinin başarısını yakalayamadı ne yazık ki. Ta ne zaman sonra bir arkadaşım sayesinde blogger’ı keşfettim. Yıl 2010. O gün bugündür de bu mecrada yazıyorum. 

Bu yazıyı boşuna aramayın, erişime kapalı bloğumdan :)

Peki gelelim neden yazıyorum mevzusuna. Yıllardan beri beni yazmaya iten ne? Hiçbir zaman öyle çok kişi tarafından da okunmadım. Peki niye bu ısrar? 

Bu sorunun cevabını verebilmek benim için biraz zor. İlk olarak kendimi yazarak ifade etmeyi sevdiğimi söyleyeyim. Ve bunun kendimi ifade ediş tarzlarım arasında ilk sırada olduğunu ekleyeyim. Bir şekilde düşüncelerimi yakın çevremle olsun, uzak çevremle olsun paylaşmak istiyorum ve bunu en iyi yazarak başarıyorum. 

Bir diğer sebep de geriye dönüp okuyacak olma fikri. Bir nevi günlük görevi görüyor benim için. İki kapaklı bir günlüğe kıyasla daha derli toplu ve daha kalıcı (hacklenmedikçe tabii hehe). Ve günlükte olduğu gibi tamamen kendin için yazmıyorsun, yazdıklarını başkalarının okuyacağını bilerek yazıyorsun. Bu açıdan dış dünyayla ilişkilerin de takibi mümkün oluyor. Dışarıya karşı mizahi bir duruşum mu varmış, kimseyi umursamadan depresif depresif şeyler mi yazıyormuşum, hepsi bir şey anlatıyor aslında. 

Bir neden düzen kurma isteğimle alakalı. Rutinden nefret ediyorum ama rutine mecburum. Düzenli blog yazma fikri kendimi rutine alıştırma niyetimin bir parçası. İnsanlara her pazartesi yazacağımı söylüyorum, öyleyse yazmam gerek diyerek kendime bir düzen kurdum. Disiplin, sorumluluk, meşguliyet hislerine yardımcı oluyor böylesi bir vaatle yola devam etmek.

Ve bir sebep daha, bir hayata ucundan kıyısından dokunabilme ihtimali. Trajikomik bir şekilde onca yazım arasında Miniatürk Gezi Yazısı hâlâ daha insanların hayatına en çok dokunan yazım, sanırım okullarda performans ödevi olarak veriliyor ve yurdum öğrencileri yılın belli zamanlarında bu yazıma akın ediyor :) İşin şakası bir yana, bir insanın hayatına ucundan kıyısından dokunmaktan kastım elbette başka. Duygudaşlık, fikren yarenlik, ders çıkartma, tavsiyeleri dinleme gibi meseleler. Hepimizin hayat tecrübeleri var. Bu tecrübelerimizi birbirimizle paylaşarak “çıkmış sorular” üzerinde hep birlikte çalışabiliriz. 

İşte sevgili okurlar. Gördüğünüz üzere uzunca bir geçmişim, yazmak için de birtakım haklı gerekçelerim var. Ara sıra bu düzenli yazı yayınlama işi beni strese soksa da buraya yazmanın bana iyi geldiğini söylemeliyim. Daha ne kadar süre yazarım bilmiyorum. Gittiği yere kadar. :)

Şimdi blog açıyor musunuz açmıyor musunuz? Eğer açacak olursanız veyahut halihazırda bloğunuz varsa adresini buraya yorum olarak bırakın. Ben de güzelce okuyayım. Haftaya görüşmek üzere sevgili okurlar, hoşçakalın.
Yorum Gönder

Back to Top