Kaisa

Gönderen Etiketler: zaman:
Merhabalar bu öyküyü okumadan önce ya da okuduktan sonra muhtemelen bir sonraki Post Öykü sayısında yayınlanacak olan nişanlım Emre Ergin'in Jazemin ve Nasab isimli öyküsünü okursanız daha güzel olur çünkü atmosferini çaldım.
---
   Adım Kaisa. Beni daha önce duyduğunuzu sanmıyorum. Varlığımı duyurmayı beceremediğim bir hayatım oldu. İlk doğduğumda beni özürlü sanmışlar. Hiç ağlamamış ve gözlerimi haftalarca açmamışım. Ağlamayan bir bebek doğurduğunu gören annem bunun uğursuzluk getireceğini düşünmüş ve günlerce benim yerime ağlamaktan bitap düşmüş. Ha öldü ha ölecek diyerek gözlerimi açana kadar da ismimi koymamışlar.
   Babamın evliliğim dışında benimle gurur duyduğu en ufak bir şey olmadı. Aklı fikri ablam ve kız kardeşimde olmuştu hep. Annem okuması yazması olmayan bir köylüydü. Üç kollu bir genibozuk, aynen benim gibi. Onun üçüncü kolu hiç hareket etmezdi, fazlalık olan kolunu giysilerinin altından karnına sıkıca bağlardı. Uzaktan bakınca iki kolluymuş gibi görünürdü, hep o uzaktan göründüğü gibi olmasını dilerdim. Ama insan hızlı öğreniyor, bu konuda tek kelime etmemem gerektiğini daha küçükken öğrenmiştim. Aile içinde itilip kakılmamın sebebinin bebekken geç ağlamam ya da gözlerimi açmaktaki inadım olmadığını anlayabiliyordum. Ailede hepimiz üç kolluyduk ama beni itip kakmalarının sebebi bir elimde altı parmak olması, ablamın ve kardeşimin ellerininse kusursuz olmasıydı. Hatta ablam yalnızca yemek yemek için de olsa üçüncü elini de kullanabiliyor olmasıyla tuhaf bir şekilde gurur duyardı. Ablam ve kardeşimin rahatça yatabildikleri divanları vardı, halbuki Kaisa’nın bünyesi sağlamdır diyerek beni yere yatırırlardı. Evde sürekli ablamın güzelliğinden bahsedilir, yüzünün kırmızılığının geçmemesi için önüne yemekler yığılırdı. Bana yiyecek bir şey kalmadığında da Kaisa’nın bünyesi kaya gibidir derlerdi. Ablam ve kardeşim semirdikçe semirdiler. Bizim köyde kilo aldıkça güzelleşilir bu yüzden kabiledeki tek iki kollu erkek benimle evlenmek isteyince herkes çok şaşırdı. İnsanların aşağılayıcı bakışlarına haset de eklendi. Yaşıtım kızlar yolumun üzerine çıkıp Zarha’yla evlenirseniz çocuklarınız dört kollu olsun diyerek lanetler savuruyordu. Bebekken gözlerimi dünyaya kapadığım gibi tüm lanetlere ve beddualara kapamıştım algılarımı. Evdeyse birden değerim artmıştı, arada ablamın divanına yatırıyorlardı, en güzel peynirleri önüme seriyorlardı. Babam da başlarına kalacağını düşündüğü kızını köyün en seçkin adamına vermiş olmasının sevincini yaşıyordu. Ama düğünüme gelme gereği bile duymadı. Haftalar sonra çığırtkanın çağrısı üzerine köy meydanına koşturduğumda beş ayaklı bir atın üzerinde babamı iki kollu görünce anladım nedenini. Altıncı parmağımla ona ne kadar eziyet etmiş olduğumu da o an anladım. Anlatmaktan sıkılmadığı gençlik maceralarındaki prenseslerin, değerli taşların isimlerini neden bana değil de ablam ve kardeşime koyduğunu da o an anladım.
---
alistirma.tumblr.com
Posted via Blogaway

Posted via Blogaway
Yorum Gönder

Back to Top