Oğlanı o derece korkutmak istememişti. Birazcık korksa kafiydi ama nereden bilebilirdi ki çocuk bu denli yaygara kopartacak. Apartman boşluğunda yankılanan çığlıklara karşılık sitenin haylazları katıla katıla gülerken onlara katılmıştı. Asansörün kapısı açılınca dışarıya hemen çıkan iki şey vardı: birincisi korkudan ödü patlamış olan zavallı oğlan, ikincisi onun pantolonundan ve yerdeki sarı birikintiden yükselen kesif koku. Bunun üzerine çocuklar hafif bir tiksintiyle kahkahalarının tonunu daha da yükseltti, susmaları içinse hışımla kapıya çıkan annelerin çocuklara iyi bir azar çekmesi gerekti. Çocuklar iki dakikaya kalmadan bahçede taso oynamaya döndü ama bu olay unutulmamak üzere Gökçe Sitesinin tarihine altın harflerle işlendi.
Metin elindeki tasoyla rakibini alt etmeye çalışırken aklında oğlanın kapı açıldıktan sonraki yüz ifadesi vardı. Dehşetle kocaman açılmış ıslak gözleri ve çenesine kadar inmiş sümükleriyle aslında alışık olmadığı bir görüntü değildi. Murat’tı oğlanın adı, hiç kimse sevmezdi onu kocaman sitede. Babası yoktu, anneannesi ve annesiyle yaşardı. “Annesi şeymiş” derdi çocuklar, “şey işte”. Sonra kıs kıs gülerlerdi. Murat’la eğlenmeye bir sebep daha çıkardı. Erimiş asfaltı çubuğa dolayıp barış macunu diye yedirirlerdi, gömleğinden içeriye bir kavanoz solucan dökerlerdi, ayakkabı bağcıklarını birbirine bağlarlardı, sırtına “beni tekmele” yazan kağıtlar yapıştırırlardı, neler neler. Asansör şakası Metin’in aklına gelmişti, Murat tam ara kattayken apartmanın şalterini kapatmış, sonra da asansörün acil durum telefonundan yayın yapmışlardı. “Ben cinim, seni öldürmeye geldim seni şu an kimse kurtaramaz...” Çığlık atmaktan sesi kısılmıştı Murat’ın. Beş altı dakika sonra Metin’in talimatıyla şalteri kaldırmıştı çocuklar ve sünepe oğlanın asansörden hızla çıkışını büyük bir keyifle izlemişlerdi.
Tüm bu olan bitenin öncekilerden bir farkı varmış gibi geliyordu Metin’e. Vicdan azabı gibi bir şey değildi hissettiği. Küçük bir ayrıntıyı atlıyormuş hissiydi. Bu ayrıntının ne olabileceğini bulmaya çalışmadı, oyuna devam etti. Ama zihni Metin için bu soru işaretini öylece bırakmadı, cevabı bulmak için arka planda harıl harıl çalıştı.
Akşam yemeğinde annesi, babasına Metinlerin apartmanın şalterini indirdiğinden, çocukların asla adam olmayacağından, herkesi mağdur ettiklerinden, ne kadar düşüncesiz olduklarından, sözünü dinlemediklerinden yakınıyordu. Konuşmanın ortasındaysa sesini alçaltıp “Şu Murat’la da çok uğraşıyorlar” diyecek oldu, ama Samet “Hepsi abimin fikriydi” diyerek cümlenin ortasına atladı. Metin öldürücü bakışlar attı patavatsız kardeşine. Kararsız bir sessizlik oldu ama çok uzamadı bu. “Yapmayın oğlum böyle, annenizi dinleyin” dedi babaları, imaları ve bakışları fark etmeden ya da önemsemeden, Murat’ın kim olduğunu hatırlamaya çalışmadan ya da umursamadan. Konu öylece kapandı.
Yatmadan önce Murat’ı düşünüyordu Metin. Islak pantolonunu ve ayaklarının dibindeki birikintiyi. Fena korkmuştu doğrusu. Başka zaman olsa Metin bunu her zamankinden daha büyük bir zafer addeder, gururundan kurum kurum kurumlanırdı. Doğru, Gökçe Sitesi tarihindeki gelmiş geçmiş en esaslı şakaydı, ama hâlâ bir şeyler fena halde Metin’i rahatsız ediyordu. Ertesi sabah Samet’le evden çıkarken fark etti ne olduğunu. Samet bağcıklarını bağlarken. Dün Murat’ın giydiği ayakkabı kardeşinin ayakkabısının tıpa tıp aynısıydı.
alistirma.tumblr.com
alistirma.tumblr.com