Duygular arası kayırmacılık yapmak istemediğimden mütevellit aklıma yıldırım hızıyla bunun gibi bir yazı yazmak geldi halbuki uyuyacaktım, yorganı açmıştım bile. Uyku biraz beklesin. Bahsetmeyeceğimiz ama hissetmenizi beklediğim duygu: mutluluk. Mutsuzlar bana kızmasın lütfen, burada görmemiş gibi gelmiş ne kadar mutluyum bik bik muhabbeti yapacağımı ben de tahmin etmezdim. Allah dertlilere derman versin, ne diyelim. Huzursuzlara huzur. Hastalara şifa. Mutsuzlara mut. Aklıma makarnaları çiğnemeden yuttuğum öğlen yemekleri geliyor bir haftadır. Neden bunu hatırlayıp durduğumu anlamıyorum. Bir şeyin düşünme emrinden sonra illa ki düşünüldüğünü o zamanlarda öğrenmiştim. Hatta söylemle düşünce arasındaki zamanın kısalığından istifade ederek güya "zihin okuyordum". Arkadaşlarıma gözlerini kapattırıp şu an bir aslan görüyorsun derdim "A aa sena nasıl biliyorsun" gibi tepkiler hoşuma giderdi. Fenerbahçeliydim o vakitler neden aslan düşündürttüysem. Çocukluk anlarını düşünmeye başlayınca bırakamıyorsun, tuzlu kurabiye gibi. Oradan birkaç sene öncesine geçtim, şu an oldu bu geçiş. Gözlerimi kapatıp bastırdığımda başka bir galaksi gördüğümü zannederdim. Böyle yıldız yıldız oluyordu her yer. Arada renk patlamaları. Bir iki arkadaşıma da göstermeye çalışmıştım. Gözleri acımıştı. Hanım evlatları! Hayatta olmama bir hata gözüyle baktığım zamanlar oluyor arasıra. Şu an şans eseri hayatta olduğumu düşünüyorum. Aynı mantık farklı mantalite. Okul penceresinin arkasına geçmekten prize parmak sokmaya uzanan bir kritik anlar yelpazem var. Kafa üstü bi yerlere çakılmalar, abuk subuk otlar çiçekler yemeler bunların hiçbirinin bana has olduğunu iddia etme niyetinde değilim. Tehlikelerle dolu bir çocukluk, yaşanmış çocukluktur. Ama anne olursam içimden çocuğu dikdörtgen bir cam prizmaya hapsetmek gelir, doğruya doğru. Gerçi yaşayacak olan yaşıyor işte. Tuhaf. Şükür. Bugünlere ulaştırana şükür. Eksikliği tamamlayana şükür. Şükredecek nedenleri var edene şükür.