Ormanda bir çınar/Rüzgarda gıcırdar...

Gönderen Etiketler: zaman:
Hep izci olmak istedim. İzcilik kariyerime çarşaflar ve yastıklarla çadırlar yaparak başladım. Sonra teknoloji ilerlerdi, belki de babamın eli bollaştı, odamıza oyun çadırı alındı. Plastik çubuklardan önce iskeletini kurar sonra üstüne kılıfını geçirirdik, meşakatli bir işti nitekim ama kuruldu mu aylarca kalırdı. Haylaz misafir çocukları çadırı bozardı, sırf gıcıklığına, şimdi hepsi eşek kadar olmuştur, çadırın sopalarıyla onları dövmek isterdim. Dövmüş de olabilirim, hatırlamıyorum.
Kampla ilgili çizgi filmlerle bilinçaltımı tıka basa doldura doldura altıncı sınıfa geldiğimde öyle genel kültürsüz bir bebeydim ki, arkadaşlarım sekizinci sınıfların kampta olduğunu söylediğinde çok heyecanlanmış ve "hadi yanlarına gidelim." teklifine coşkuyla "olur" demiştim. Asıl gerçekle yüzleşmem acı oldu. "Kamp" tam bir hayal kırıklığıydı. Bir sürü masa ve sandalye ve öğrenci spor salonuna tıkılmıştı ve öğrenciler sorgusuzca ve sualsizce soru çözüyor ve ders çalışıyorlardı. İçerisi nefes kokuyordu, bu kadar insanın kamp yapmanın gerçekte ne olduğunu bilmedikleri için kolaylıkla kandırılmış olduğunu düşünmüştüm. (İki sene sonra aynı yerde, aynı kalabalıkta masanın altında gizli gizli kitap okuyup eve geldiğimde annemlere "kamptayız" diyor olacağım.)
Gerçek kamp hayalineyse en çok yaklaştığım iki bin dokuz senesinin temmuz aylarına gidecek olursak... Boşuna gideriz. Arkadaşlarla oturup gelecek sene kampa gidiyoruz diyerek birbirimizi gazladık. Ertesi yaz aynı zamanlar yine aynı Kuran kursundaydık.
Şimdiyse izci olma yaşım geçti. Süklüm püklüm olup çocukluk hayalime el sallama niyetindeyken izci liderliği kursunun açılacağını öğrendim. Başvurumu da yaptım. Bu cuma başlıyor. (inşallah)
Başvuru için sağlık onayı istediler. İhtiyacım olan yalnızca bir imza bir de kaşe. Amcamdan rica ettim, onun da işi başından aşkın, unuttu. Başvurunun son günü. O gün oldu oldu. Yoksa başka bir bahara...
Aile sağlık merkezine gideyim bari dedim. Ama ancak Aziz Nesin'in kitaplarında olacak bir aksilik: aile doktorumuz Van'a kayıtlı. İstanbul'a taşındıktan sonra buraya aldırtmadık. Yine de Google araştırmalarım sonucu bunun bir sorun teşkil etmediğini öğrendim ve aile sağlık merkezine gittim. Orada hemen bana doktorumun kim olduğunu sordular. Açıklamaya çalıştım. Doktor "Peki hasta olduğunuzda ne yapıyorsunuz?" dedi. İçimden güldüm ve dışımdan da "Genelde hasta olmuyoruz." dedim. İşin aslı: babam doktora gitmemizi gerekli görmüyor. Hayatım boyunca üç kere hastaneye gittiğimi bilirim, birinde kolum kırıldı sanmıştık, diğerinde babam ölümcül bir alerjim olduğu kanısına varmıştı, bir diğerinde de nefes alamıyordum. (Bu üçünün de fos çıktığını belirtmem gerek.)
Babamın bu tutumunun tutuculuktan filan olduğunu sanmanızı istemiyorum. Sebep gayet akla yatkın: ciddi hastalıkların ne olduğunu biliyor.
Ben (başkasının) aile doktoruna tüm bunları anlatmadan yalnızca tebessüm ettim ve şurayı imzalamanızı istiyorum, dedim. Gerekli gereksiz bir sürü soru sordu, imzayı da attı sağolsun. Mütebessim bir şekilde kapıdan çıkarken kütür kütür öksürüyordum.

İzcilik kursu için çok heyecanlıyım! Çadırda kalmayacakmışız, zaten kışın ortasında çadırda kalınmaz. Yazın izci lideri olarak kamplara katılabileceğim sanırım. O zaman çadırda da kalınır, ateş de yakılır, şarkılar da söylenir. Oh.
Yorum Gönder

Back to Top