Birileri, bize bir şeyler anlatır, dinleriz. İnanıp, öyle sanırız.
Başka birileri, bize bir şeyler anlatır, dinleriz. İnanmaz, inanmış gibi yaparız.
Daha da başka birileri, bize bir şeyler anlatır, dinleriz. "İnanmıyorum!" der, döner gideriz.
Çok daha başka birileri, bize bir şeyler anlatır, dinlemeyiz, döner gideriz.
İnanmak istediğimize, inanmamamız için öne sürülen hiç bir bahaneyi kabul etmezken, aslında gerçeğin ta kendisini inkar etmek de bu kadar kolaydır işte!
Aynısını başka birileri de bize yapar. Dinlerler, inanırlar, inanmazlar, dinlemezler, giderler, kalırlar.
Bu olan biten bizi, kırar, yaralar, incitir veya mutlu eder, gülümsetir, güven verir. Olmasını istediğimiz şeyler için sarfettiğimiz çaba, sadece kendi bencilliğimizin becerisidir. Ve bütün bunları değiştirmek için yaptığımız her şey anlamsızdır, çünkü sonuç; daha en başından karşımızdakinin kararıyla belirlenmiş bir sürecin sonucudur sadece. Bizi de o çabalama halimiz yorar, yaralar, incitir zaten. Olan bitenle ilgili tüm hissedeceklerimiz, başarmak veya başaramamak ekseninde sabitlenmiştir, istediğimiz noktaya gelebilmek mutlu, gelememek mutsuz edecektir, hepsi bu.
Herkes gerçekten ikinci bir şansı hak eder mi peki bu durumda?
Hiç s a n m ı y o r u m...