Umudun bittiği yer 35. bölüm - yeni roman

Gönderen Etiketler: zaman:

 


Lucian uyandığı zaman gözlerini açmak istemedi bir süreliğine. Gördüklerinin bir rüya olmasını istemiyordu. Onu başka bir rüyada daha kaybetmek istemiyordu. Nefret ediyordu onu görüp uyandığı rüyalardan. Sanki o bir rüya kalbine hançer misali saplanıyordu. Daha sonra manyak rüya o hançeri kalbine günler boyunca daha saplamaya devam ediyordu. Eğer benzetmesi doğru olsaydı defalarca kez ölmüş olurdu ama o hiçbir zaman ölmedi. Gerçek dünya -ki onun gerçekliğine hiçbir zaman inanmamıştı- betimlemelerinin yanında hep sönük kalıyordu.

Rüyalar gerçek olmaz demişti eskiden tanıdığı bir arkadaşı ona. Vefat edip onu yalnız bırakmadan önce söylemişti bu sözü. Naserious'u özlediğini fark etti o an. O gittikten sonra rotasını kaybetmişti. Bu yüzden tek başına kalmıştı. Melvenia zaten onu daha önce terk etmişti. Madem gidecekti neden gelmişti ki hayatına. Neden sevdirmişti kendini ama hayır o sevgi değildi seven insan gitmezdi. Sevdiğini yarı yolda bırakmazdı. Ona acı çektirmezdi asla. Zaten bu yüzden "efendim" ve "palyaço" vardı hayatında. Yalnızlık çok fazle geliyordu ona. Dayanma sınırını çoktan aşmıştı. 

"Neden bunları düşünüyorum ben? Neden hep böyle yapıyorum? Alışık olmadığım bir duygu ile karşılaşınca hep böyle yapıp kaçıyorum. Göya kendimi olası sonlara hazırlıyorum. Yok arkadaş hazırlık falan yok artık. Hayır zaten istediğim kadar kendimi hazırlayayım yine de farklı bir olalık gerçek oluyor ve ben mal gibi ortada kalıyorum. Böyle olmayacak, gidin şimdi kötü düşünceler. İçimde bıdı bıdı eden bütün sesleri de alın. Onu gördüm ben ve bu güzel günü hiçbir şeyin bozmasına izin veremem. Daha güzel günler bekliyor bizi ve şimdi gözlerimi açıyorum ben. Yeter susun iç sesler, siz gerçek değilsiniz ben gördüğüm tek gerçeğin yanındayım şimdi."

Lucian gözlerini hafifçe açtığı zaman mağanın girişinde dışarıya doğru bakan Gümüş'ü gördü. Onun hemen arkasında yere yüz üstü uzanan pandayı gördüğü zaman yaşadıklarının bir rüya olmadığını anladı. Panda bile gerçekmiş dedi kendine ki bu arada panda dirseklerini ve kafasını toprağa dayamış kalçalarını yukarıya doğru kaldırıp uyumuştu. "Acaba bu panda bir bebek mi?" diye düşündü içinden. Bu esnada ise etrafına bakmaya devam ediyordu. Beyaz'ın yerde oturduğunu gördü ve gözleri kapalıydı demek ki o da uyuyordu.

Mağaranın arka tarafına doğru baktığı zaman orada ceceyi gördü. Sırtını duvara yaslamış bir biçimde oturmuştu. Ayaklarını ise uzatmıştı. O kadar güzeldi ki Lucian tekrardan nefesinin kesildiğini hissediyordu. Bu esnada ise ellerini toprağa bastırarak sırtını topraktan biraz uzaklaştırdı. Ayağa kalkıp Cece'nin yanına gitmek istiyordu. O ayağa kalkmaya çalıştığı sırada Gümüş çıkan sesi duymuş olmalı ki hareket etti ve Lucian ile göz göze geldiği sırada Lucian işaret parmağını dudaklarına getirerek ona susmasını söyledi.

Hepsi uykuya dalmıştı ve Gümüş nöbet tutuyordu. Panda bile uyumuştu, o kadar büyük bir panda nasıl olabilirdi. Bu soruları bir kenara bırakıp ayağa kalma girişimine devam etti ancak hareket ettikçe canı yanıyordu ama Cece'nin yanına gitmeliydi. Aslında ayağa kalkabilse aralarındaki mesafe fazla değildi ve birkaç adımda onun yanına gidebilirdi. 

Ayağa kalkamayacağını anladığı zaman Gümüş gibi ilerlemeye karar verdi. Öne doğru eğilip ellerini toprağa dayadı. Daha sonra önce bir elini ileriye doğru attı daha sonra çaprazda kalan ayağını. Sonra diğer elini ve diğer ayağını. Bu şekilde yürüdüğü zaman daha az canı yanıyordu onun. Ne saçma bir yürüyüş şekliydi bu ama başka bir şansı olmadığı için yürümeye devam etti.

Cece'nin yanına geldiği zaman ise dizlerinin üzerine oturup onu seyretmeye başladı. O kadar güzeldi ki ona baktığı zaman herşeyi unutuyordu. O kadar güzel uyuyordu ki yanında bir melek olduğunu düşündü bir an için. Bembeyaz teni, yüzündeki hafif gülümsemesi. Gülümsediğine göre güzel bir rüya görüyor olmalıydı. Güzel bir rüya görüyorsa eğer onu uyandırmaması gerekirdi. Kendisi güzel bir rüya görüyor olsaydı onu uyandıranın kimliği ne olursa olsun ona çok kızardı. Bu yüzden Ceceyi uyandıracak bir hareket yapmaktan kaçındı.

Aslında ona sarılmayı, ona dokunmayı çok istiyordu ancak bunu yapmadı. O bu kadar güzel uyurken asla uyandıramazdı onu. Eğer yaşadıkları bir rüya olsaydı asla uyanmak istemezdi. Uyanırsa çok kötü olurdu hayalleri ve umutları kıyma makinesinden geçirilir sonra bir poşetin içine koyulup çekiçle dövülürdü. Geriye hiçbir şey kalmayana kadar acı çekerdi sonra acı hiç bitmezdi. Hayalleri kalmayan bir insan yaşayamazdı ve o da yaşamak istemezdi.

Çareyi Cece'nin yanına oturmakta buldu. Onun yaptığı gibi sırtını toprak duvara yasladı ve başını ona doğru çevirip incelemeye başladı. Sanki onu ezberlemek istiyormuşçasına seyretti onu. Yüzündeki her bir çizgiyi ezberlemek ve bir daha asla unutmak istemiyordu. Ondan başka hiçbir şey görmek istemediğini düşündü. Aslında burada yaşayabilirlerdi. Mağaranın bir kapısını gümüş diğer kapıyı panda korurdu. Bu düşünce fazlasıyla güzel olsada Cece'yi bir mağarada yaşatmak istemiyordu. O baharın habercisiydi ve Cece'nin çiçeklerin içinde yaşaması gerekliydi. Onun yaşadığı dünya en az gözleri kadar güzel olmalıydı.

Lucian, Ceceyi seyre daldığı sırada diğer taraftan gelen oldukça güçlü bir horlama sesiyle gerçekliğe döndü ve kafasını çevirdi. Horlayan bir panda gördüğü zaman gülmemek için zor tuttu kendini ancak aynı zamanda ona çok kızdı. Cece'yi uyandıracaktı ve onu ezberlemeyi bitirmemişti.

Panda yüksek sesle horladığı zaman önce Beyaz gözlerini açtı ve ardından Cece uyandı. Cece Lucian'ı yanında gördüğü zaman kollarını onun boynuna doladı ve başını omuzuna yasladı. "Erken uyanmışsın." Lucian gülümsüyordu, Cece gülümsüyordu. Hayat ne kadar da güzeldi.

Yorum Gönder

Back to Top