Bir süre odasında durup tavanı izledikten sonra "Evet Tavan, haklısın hatta ben bile haklıyım. Hayatımda ilkkez haklıyım hatta. İlk kez her şey çok net, eskiden hep sis vardı gözlerimin önünde, netlik yoktu. O kadar netki herşey, tüm parçalarım sanki birbirini tamamlıyor sadece o eksik. O gelirse ben çok olurum biliyor musun bunu tavan ben artarım o gelirse, ben hep çoğalırım. Ona dair evrenler olur içimde, tüm hayaller tüm kitaplar hep olur ben adının yazılı olduğu tek bir cümle bile kurmam. Hakkını helal et Tavan, en zor zamanımda hep dinledim ben, çok teşekkür ederim. Ben şimdi gidiyorum, bu gidişin dönüşü var mı bilmiyorum ama şimdi sadece gitmem ve aramızdaki engelleri kaldırmam lazım benim. Hoşçakal!"
"İkiniz bu şekilde nöbet tutmaya devam edin. Ben gidiyorum şimdi o katilden cevapları öğrenmem gerekiyor benim. Siz burada kalın, size zarar vermek için hiçbir sebep yok ama çok dikkatli olun. Beni o kadar önemseme Palyaço, bana bir şey olmaz. Saçmalama lütfen, merak etme ölmeyeceğim, onu bulmadan bana durmak yok artık. Efendim kendinize ve Palyaçoya çok dikkat edin, bir de hakkınızı helal edin. Seni affettim ben Palyaço merak etme, hepimizin hataları var hayatta. Boş verelim geçmişi, şimdiyi falan günlerden Perşembe. Perşembe onu bulduğum gün olmalı benim. Elini ilk kez bir Perşembe günü tutmalıyım, gözlerini bir Perşembe günü görmeliyim. Ben onu ilk kez bir Perşembe günü sevmeliyim. Hayat bir Perşembe günü başlamalı."
"Ben şimdi gidiyorum. Siz tetikte olun ben kuytu köşelerde boş sokaklarda katili arayacağım. Katilin sahibini bulduğum zaman işte o zaman büyük bir savaş başlayacak. Sanırım tarihin en büyük savaşının fitili ateşlenecek o savaşta. Beni merak etmeyin onu bir Perşembe günü bulacağım ben. Hoşçakalın ve hakkınızı helal edin."
Lucian evden dışarıya doğru çıkarken gözlerinin kenarları biraz ıslanmıştı. Gözlerinin kenarlarında biriken yaşları avucunun içi ile sildi. Evden çıktığı zaman yeni kılıcını kınına yerleştirdi onu göstermemek koyu gri bir pelerin giymişti. Bir süre boyunca gölgelerde yaşaması gerekecekti.
Evden çıktığı zaman kollarını iki yana açarak hafifçe gülümsedi. Katillerin insanları en mutlu anlarında öldürmek bir eğlenceleri vardı ve o gülümseyerek hadi gel beni öldür demeye çalışıyordu. Ancak kimse onu öldürmek için gelmedi. Yürümeden önce sokaklara, çatılara dikkatli bir şekilde bakıp siyah giysili katili aradı ancak kimse yine yoktu. İçindeki seslerden birisi onunla dalga geçmekle meşguldu "O kadar yalnız bir zavallısın ki seni öldürecek birisi bile bulamıyorsun." Normalde onun ağzının payını vermek için büyük bir kavgaya tutuşur ve sonunda kaybederdi ancak o an iç sesleriyle uğraşacak vakti yoktu. Yapması gereken çok daha önemli işleri vardı onun."
Katili bulabilmek için boş sokaklardan yürüyordu. Yüzündeki gülümseme katile ben çok mutluyum hadi öldürsene beni işaretini veriyordu. Acaba katil onun gerçekte ne hissettiğini biliyor olabilir miydi? Eğer gerçekte ne hissettiğini biliyorsa onun ne kadar parçalanmış olduğunu da bilebilirdi. Böyleyse eğer onu öldürmezdi ki. "Zaten beni kendi halime bıraksalar kesin ölürüm ben. Çok dayanacağımı sanmıyorum tabi hep böyle söylüyorum ama hep devam ettim. Benden o vaz geçemem ki, ölürsem ona ihanet etmiş olurum. Bence ben Beykoz korusuna gideyim yani katil utangaç olabilir insanlardan kaçabilir. Belki çocukken ona çok kötü davranmışlardır. Ben niye beni öldürmeye çalışan birine acıyorum şimdi bu noktadan sonra acımak yok artık. Beykoz Korusuna gideceğim sonra o devasa ağacın altında oturup bekleyeceğim. Duvarın üstüne de oturup oradan Boğazı seyredebilirim "
Kendisi ile konuşmasını bitirdiği zaman durağa kadar gidip gelen ilk otobüse bindi. Beykoz'a gitmesi 20 ile 25 dakika sürecekti. Aslında bu yolculukta müzik dinlemesi biraz tehlikeliydi çünkü gelen seslere karşı dikkatli olması gerekiyordu ancak onu öldürecek bir katil var ise zaten o ses çıkarmazdı. Onun kadar önemsiz birisini öldürmek için ucuz birisini göndermezlerdi sonuçta o ölmek istediği zamanlarda bile hayatta kalmayı başarmıştı. Kendisi hariç başka birisi onu nasıl öldürebilirdi? Bu yüzden kendine güveniyordu bir diğer taraftan onu görebilmek olmak ve peşinde bir katilin olması kalbinin daha hızlı atmasını sağlıyordu.
Plan basitti. Beykoz korusuna gidecek, ağacın altına oturacak ve havanın kararmasını bekleyecekti. Sonra katil gelecek, onu dövecek, acı çektirecek, sorgulayacak ve gizli ismi öğrenecek daha sonra onu bulup da sorgulayıp sonra onu da öldürecekti. Büyük ihtimalle kötü adamın korumaları vardır 20, 50 tane onları da öldürmesi gerecekti. Kötü adamı sorgulayınca onun yerini öğrenip onu bulacaktı ve sonra üç tane elma düşecekti gökten ve sonsuza kadar mutlu yaşayacaklardı. Tam olarak bu şekilde olmasa da Lucian için muhteşem bir plandı. Elmalardan birisi ona düşse, bir diğeri Lucian'a düşse ve sonuncu elmada okuyucuya düşse muhteşem bir masal bitişi olurdu.
"Eğer böyle sonlar gerçek olsaydı mesela kimse üzgün olmazdı, hep mutlu olurlardı. Biz bile olurduk, düşünse adımız masal kitabının başlığı oluyor ve biz seninle küçük çocuklara, büyük çocuklara ilham veriyoruz. Seninle bizim adımız aşkın tanımı oluyor. Hayaller çok güzel, seni hayal ediyorum sonra kendimi bulutların üstünde buluyorum sonra bir anda hayal bitiyor ve ben yere çok hızlı bir şekilde çarpıyorum. Kemiklerin hep kırılıyor benim sonra kendimi tamir ediyorum ve tekrar hayal kuruyorum yine bulutların üstündeyim ve yine düşüyorum. Benden hiç gitme olur mu? En azından hayalini bırak bende yoksa ben yapamam, yaşayamam. Hayalin yaşamamın tek nedeni biliyor musun? Beni duyduğunu biliyorum ama gelemiyorsun çünkü korkuyorsun. Benim başım belaya girecek diye korkuyorsun ama merak etme ben hepsinin üstünden geleceğim ve seni bulacağım. Sonra biz çok mutlu olacağız seninle, kelimeler yetersiz kalacak mesela. Az kaldı senin için geleceğim! Çok az kaldı!"