Lucian salondan çıkıp odasına geçti ve yatağına uzandı. Kalabalığı çok sevmezdi bu yüzden biraz yalnız kalması gerekiyordu. Yalnız kaldığı zaman olayları enine boyuna düşünme fırsatı olurdu. Aslında genellikle bu şekilde olmazdı içinde onun düşünmesini istemeyen sesler olurdu ve o sesler düşünmesini engellemek için hep canını yakarlardı. Eskiden işe yarardı bu taktik ancak zaman geçtikçe acıyada alışmıştı. Acıya alışmak kötüydü aslında çünkü acıya alıştıkça hisleri azalmaya başlamıştı. Elbette onu acıya alıştıran tek şey iç sesleri değildi. Hayatına giren, çıkan, terk eden, yalan söyleyen, ihanet eden, hiç girmeyenlerinde acıya alışmasında payı oldukça büyüktü.
"Şimdi biraz sessiz olmanızı istiyorum düşünmem gereken önemli konular var yoksa canınızı çok fena yakacağım yine. İnanın sizi hiç sevmiyorum ama canınızı yakmak da istemiyorum. Ben kendisi için başkalarının canını yakanlar gibi değilim. Başkaları sadece kendini düşünür ve diğerlerine sanki evcil hayvanlarıymış gibi davranır. Onları da hiç sevmem ben sanki onlara muhtaçmışız gibi davranırlar. Egolarının çok güçlü olduğunu göstermeye çalışlar ama biliyorum ki aslında zavallıdır onlar. Onları sizden daha fazla sevmiyorum ben, bir çoğundan nefret bile edebilirim ama ben nefret etmeyi de sevmem. Nefret çok saçma, gereksiz zaman kaybı ben nefret edilmesi gerekenleri çıkarırım hayatımdan. Ne yapacaklarsa benden uzakta yapsınlar."
"Şimdi asıl konuya gelelim sevgili ben. Ortada bir katil olduğunu söylediler biliyorum eğer bu doğruysa ve diğer benler beni kandırmaya çalışmıyorsa nedenleri öğrenmem gerekiyor. İhtimalleri masaya sermemiz gerekiyor şimdi. Birinci ihtimal ona ulaşmamı istemiyorlar. İkinci ihtimal beni ondan uzak tutup onu kendilerine istiyorlar. Üçüncü ihtimal beni ortadan kaldırıp onu ele geçirmek istiyorlar. Dördüncü ihtimal diğer benlerden birisi bir kan davası başlattı karşılık olarak da bizi öldürüyorlar. Beşinci ihtimal benlerden başka birisi çok kötü bir şey yaptı ve onun cezası bu. Bende bir şey yapmış olabilirim ama ben kimseye kötülük yapmadım, zarar vermedim. Belki de benim hatam kötülük yapmamaktı evet onlar gibi olmadığım için öldürüyor olabilirler. Belki de sistem onu dinlemediğim için beni cezalandırmaya çalışıyor olabilir."
Lucian yatağında elini çenesine koymuş ve sakalı ile oynamaya başladı. Genelde düşünürken böyle yapardı o. Parmakları sakalına değdiği zaman çıkan o sesi severdi, daha kolay odaklanırdı bu şekilde. "Belki başka bir sebep var veya belki de bunların hepsi doğru. Şu anda hangisinin doğru olduğunu bilme imkanım yok bu yüzden katil gelirse onu öldürmeden önce sorgulamam gerekiyor. Eğer bir katil varsa onu kiralayan birisi olması gerek. Demek ki bir düşmanım var benim ve beni öldürmek istiyor. Dikkatli olmam gerek benim çünkü herhangi bir yerde karşıma çıkabilir benim. En savunmasız anımda olabilir bu veya onu gördüğüm anda olabilir. Beni öldürmesine izin veremem yoksa onu görmeden ölmüş olurum ki bu korkunç olur. Etrafı çok dikkatli incelemem gerekiyor, pipo içen bir dedektif gibi tüm ip uçlarını birleştirmem gerekiyor. Başka türlü yaşama şansım çok düşük benim."
"Aslında yanıma birkaç koruma almam gerekiyor benim ama palyaçoyu veya efendiyi kullanamam. Onların kılına zarar gelirse ben dayanamam. Palyaçoya genelde sinir olsam bile yine de ona zarar gelmesini istemiyorum. Başka kimseyi koruma olarak alamam ki ben zaten başka birisini tanımıyorum bile. Yani aslında tanıdığım ismini bildiklerim var ama onların hiçbirini gerçekte tanımıyorum çünkü insanların birden fazla yüzleri var. Bir yüzleri tanımanı istedikleri yüzleri oluyor diğer yüzleri ise tanımanı istemiyorlar çünkü diğerlerini öğrendikçe güzel insanların nasıl pisliklere dönüştüğünü görüyorsun. İnsanların hepsi özünde çok kötü."
"Şimdi katili bir kenara bırakıl ve mor şemsiyeli kızı düşünelim. Mesela onu bir Perşembe günü gördüğümü düşün, bir perşembe hava hafiften yağmurlu. Yağmur taneleri saçlarımdan aşağıya doğru akıyor ama ben kaçmıyorum ve Beykoz sahilinde, teknelerin üzerinde duran martılara bakıyorum. Birden yağmur duruyor ve tam karşımda kocaman bir gökkuşağı beliriyor. Ben hayran bir şekilde gökkuşağına bakarken arkamdan bir ses duyuyorum ve dönüp baktığımda onu görüyorum. Hayali bile o kadar güzel ki herhalde gerçeği hayalinin milyartirilyon katı falan olmalı. Düşünsene Beykozda küçük bir çay bahçesinde oturduğumuzu, onun gözlerine bakıyorum, elini tutuyorum, çay içiyoruz beraber. Acaba bunlara kalbim dayanabilir mi benim, herhalde o görünce kalp krizi geçirip o anda ölürüm ben mutluluktan veya o kadar mutlu olurum ki uçmayı öğrenirim. O olsa biz uçabilsek çok güzel olurdu. Hayaller çok güzel ama gerçekle yüzleşince ve onun olmadığını görünce canım çok yanıyor sanki binmilyarca iğne her hücreme ayrı ayrı saplanıyor, sanki her bir hücremi bir cımbızla söküp alıyorlar benden."
"Tamam planımı yaptım. Katille tek başıma yüzleşeceğim ve onu yakalayıp onu kimin tuttuğunu öğreneceğim. Sonra da katilin sahibini bulup ortadan kaldıracağım böylece ona ulaşacağım. Katilin sahibinden nefret ediyorum, aptal şarkılardan veya aptal insanlardan nefret ettiğimin çok milyar katı nefret ediyorum. Bir savaş yaklaşıyor ve ben en güzel kelimelerden yaptığım kılıcım ile hazırım yani umarım hazırımdır. Hiçkimse karşımda duramayacak benim."