Yediğim Önümde Yemediğim Arkamda

Gönderen Etiketler: zaman:
Herkese merhaba. Yine bir günlükle karşınızdayım.

Doğrusu geçen haftadan beri pek bir aksiyon olmuyor hayatımda. Ev hanımlığının kollarına kendimi bıraktım, dünyadan bihaber bir şekilde yuvarlanıp gidiyorum. Tüm gün yemekler hakkında düşünüyor, geceleri de yemekler hakkında rüyalar görüyorum. Bugün ne pişirsem, yarına ne yapsam, kahvaltıya yumurtanın hangi formunu yesek? Boş vakitlerimde yemek tarifleri okuyorum, yemek videoları izliyorum. İyice kafayı bozmuşum, yazınca durumun vahametini daha iyi fark ettim.

Bu yararsız uğraşım sayesinde güzel sayılabilecek bir iki keşfim oldu. Biri ekşi maya, diğeri probiyotik turşu, namı diğer sauerkraut. Eğer deneylerimde başarılı olursam haklarında ayrıntılı bir şekilde yazmayı düşünüyorum. Ekşi maya şu an sekizinci gününde, onuncu günden sonra ekmek yapma teşebbüsünde bulunacağım. Epey heyecanlıyım bu konuda. Dört gözle mayacığımın olgunlaşmasını bekliyorum. Maya çok garip bir şey, her gün beslenmesi gerekiyor ki evet burada kullanılan kavram “beslemek.” Resmen evcil hayvan gibi, her gün biraz un biraz su ekleyerek beslemek gerekiyor. Bildiğimiz canlı bir organizma. Bu sebeple ekşi maya büyüten insanlar mayalarına genelde isim veriyorlar. Ben de kendiminkinin adını Burcu koydum. Ona bir isim koyunca daha da bağlanmaya başlıyorsunuz. Milletin dokuz on yaşında mayası var, tatile mayasıyla birlikte çıkanlar var, inanamazsınız bu nasıl bir dünya. Benim heveslerim genelde saman alevi gibi, aniden parlar hemen söner, bunda nasıl olacak göreceğiz. Zahmet burada çok büyük bir değişken. Fırından ekmek alma kolaylığında elbette değil, tüm gününüzü ekmeğe ayırmanız gerekiyor, yok yoğur yok beklet yok katla... Ama lezzeti, içe sinme oranı ve eğlencesi zahmetine oranla fazla olursa değebilir. 


Sauerkraut da Almanların geleneksel olarak yaptıkları bir turşuymuş. Sebzeler kendi sularında fermente oluyor, tuz dışında bir şey eklenmiyor. Zamanla turşunun içinde bir dolu yararlı bakteri oluşuyormuş. Bağırsaktaki bakterilerle beyin arasındaki ilişki gün geçtikçe aydınlığa kavuşuyor, bağırsakta faydalı bakterilerin azlığı depresyonla ilişkili çıktı mesela. Ruhu beyne hapsederek daha büyük resmi kaçırıyoruz sanırım. Duymadıysanız duymuş olun, bağırsağa artık ikinci beyin diyorlar. Yaa. Bu yüzden yiyip içtiklerimiz aslında bayağı önemli. Böylece tüm gün obsesif bir şekilde yemek tarifleri bakıyor olmamın da meşruiyetini sağlamış olayım. Aslında amacım zihnimi kuvvetlendirmek ehe ehe.

Belki bu konuda bir araştırma yapıp buraya yazabilirim. Tüm hafta boyunca ne yazsam diye düşündüm ve inanın günlük yazmaktan başka bir şey gelmedi aklıma ama şu an şakır şakır akıyor fikirler maşallah. Evet evet bu bağırsak beyin dosyasını bir açalım. Bakalım neler olup bitiyor.

İşte bakterilerin önemini de göz önünde bulundurduğumuzda evde mayalanmış yoğurt gibi kefir gibi bakteri yönünden zengin besinlerin tüketiminin oldukça yararlı olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu sauerkraut da bakteri doluymuş. Ekşi maya da aynı şekilde bakterilerce zengin. Şimdilik bu ikisiyle açılışı yapmaya çalışıyorum. Ama hop diye bir anda olmuyor ne yazık ki. Sabır sabır ve sabır. Turşunun olması bir haftayla birkaç ay arası sürüyormuş. Maya için de geçmesi gereken süre en az on gün. Pek nazlı şu bakteriler yahu.

Felemenkçe çalışmalarına yoğunlaştım iyice. İlerlediğimi de hissediyorum. Emeksiz yemek olmaz (allahım yine yemek) atasözümüze epeyce hak verir oldum. Hiçbir şey yata yata olmuyor maalesef. Eskisi gibi pişip pişip ağzıma düşen armutlar (yine yemek yine yemek) kalmadı hiç. Hiç hikaye de yazmıyorum şu ara. Az önce yakın zamanda heyecanla başladığım bir öyküyü okudum (inanmazsınız ama yemekle alakalı bir hikaye), güzel yazıyorum zannediyordum yazarken, az önce öyle olmadığını fark ettim. Düzeltmeye tenezzül etmedim çünkü belki de yeniden yazsam daha az uğraşırım. Bu edebiyatla gelgitli ilişkim beni en son nerede bırakacak bakalım.

Ve spora devam. Beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri de bu spor günleri. Artık peş peşe altı şınav çekebiliyorum, yaa tam tamına altı. Benim için büyük insanlık için küçük bile sayılmayacak bir adım. İnsanlığa ne. Neyse. Ben böyle şeylere seviniyorum. Emek verip karşılığını görebilince mutlu oluyorum. Ve doğrusu hemen karşılığını görmediğim şeylerden biraz soğuyorum. Edebiyatla ilişkimin karanlık yüzü bu sanırım. Yoksa yemek yapmak hiç öyle mi. Uğraşıyorsun ve karşına anında bir şey çıkıyor. Temizlik yapmak da güzel. Halıyı siliyorsun hemen pırıl pırıl parlıyor. Benim gibi basit mantıklara basit çözümler. O kadar süre yazıp çizmeye rağmen hâlâ ve ısrarla ve tekrarla okunmamak, beğenilmemek değil bakın okunmamak, sonra geriye dönüp kendi yazdıklarını okuyunca bayık bayık gülmek, bunu kim naapsın, ne kadar kötü yazmışım farkındalığını yaşamak ve hatta allahım ben bunu nasıl dergiye gönderdim rezil ettim kendimi düşünceleriyle kendine işkence etmek, hemen sonrasında neyse ki kimsenin okumadığını hatırlamak hemen sonra da ühühü neden kimse okumuyor diye üzülmek... Hahaha, güzel bilinçakışı yaptım. Biraz fazla dramatize etmiş olabilirim. Ama emeklerin karşılığını hemen görememek edebiyata cuk oturuyor. Ve belki de hiç görememek. Öldükten sonra da unutulup gitmek. Vesaire vesaire. İçler karartıldı. ☑️

İşte bir ev hanımının iç dünyasına bu yazım vesilesiyle şahit oldunuz. Staj mıtaj meselelerine hiç girmedim fark ettiyseniz çünkü bir şey yaptığım yok. Benden bir şey istendiği yok. İsmim hocanın sitesinde stajyer başlığı altında mutlu mutlu ense yapıyor. Belki rüyalardaki staj benimkidir. Öyle midir. Her müdür... Tamam sustum.

Kendinize iyi bakın sevgili okurlar haftaya görüşmek üzere.
Yorum Gönder

Back to Top