Anı Kamburu

Gönderen Etiketler: zaman:
Herkese merhaba. Türkiyeden döneli epey oldu ve eşimle eski düzenimize geri döndük. Saat yedide akşam yemeği, çarşamba günleri temizlik, salı ve perşembeleri spor derken vakit geçiyor.


Geçen yeni bir şey öğrendim. İnsanların en çok hatırası olan yaşları yirmili yaşlarmış. En sevdiği kitaplar, en sevdiği filmler, en sevdiği şarkılar genelde bu dönemde haşır neşir olduklarıymış. Buna “reminiscence bump” yani “anı tümseği” diyorlar. Çünkü grafiğe vurulduğunda gerçekten de yirmili yaşlardaki hatıra sayısının bir kambur gibi yükseldiği görülüyor. Belki de ismine “anı kamburu” demelilerdi.

Bu bilgi bende biraz panik uyandırdı doğrusu. Bugünlerin öneminin farkındayım, akıl, sağlık ve zaman üçlüsünün bir arada bulunduğu belki de tek dönem bu yaşlar. Ama bir yandan da her şeyi kaçırdım artık çok geç hisleriyle elin ayağın bağlanması söz konusu. Neden her şey için çok geç duygusuna kapılırız inanın bilmiyorum. Ve böyle düşünmek için saçmalık derecesinde genç olduğumun da farkındayım. Belki eylemsizliğime bulduğum bir bahane bu, belki öğrenilmiş çaresizlik, belki de karşılığını hemen göremediğim bir yatırıma içten içe inanmamak. Kendimde net gözlemlediğim meselelerden biri bu gelmek bilmeyen ödül fikrine soğukluk. 
Yemek yapıyorum, bir saat sürüyor aşağı yukarı, yiyoruz, lezzetli, afiyet olsunlar duyuyorum, ödülümü alıyorum, mutluyum. Ama geleceğe yatırım yapmak, her gün az biraz okumak mesela, elbette beni daha entelektüel, daha geniş açılı filan bir insan yapabilir ama bunu bir anda göremiyorum ve elbette bir gecede entelektüel olmuyorum. Kimse de gelip aferin Sena hanım, bu sene beş farklı alandan okumalar yapmışsınız deyip elimi sıkmıyor. Evet, kendim için yapacağım bir şey, ödül beklemem oldukça saçma, yemek yediğim için kendimi ödüllendiriyor muyum mesela? Yoo. Hıı peki şey sayılır mı, sağlıklı beslendiğim için kendimi ödüllendirdiğim oluyor. Evet kafam karıştı. Kendi yararıma bir şey yapıyorum ve bunun sonucunda hemen bir ödül bekliyorum; ama zaten o şeyi de kendim için yapmıştım?

Evet kafam karıştı ama bu karışıklıktan bir kurtulma yolu var. Neyi neden yaptığımı, neden yapmam gerektiğini bir kenara bırakmak. Ve anladığım dilde konuşmak. Ödül dilinden mi anlıyorum? Kendimi ödüllendireyim o zaman. Bu kadar basit. Derin derin sorgulamalara girmenin bir yararı yok. Zaman hızla geçiyor, biraz pragmatik olmamız gerek öyle ya.

- İki hafta boyunca her gün yirmi sayfa kitap okursan sana cheesecake yapacağım Senacığım.

- Ah öyle mi? Süper, hemen okuyorum!

Ta ben lisedeyken kız kardeşimle bir iddiaya girmiştik. Ben otuz beş yaşına geldiğimde beş dil biliyor olacaktım. Uzak gelecek üzerine atıp tutmak o kadar kolay ki. İlla ki geleceğe yönelik tahmin yapacaksak şimdimizi kıstas alalım. Şu an dil öğrenmeye çabalamıyorsam otuz beş yaşına kadar çabalamış olacağımı bana varsaydıran ne? Bir sabah uyanacağım, aaaaa daha çalışkan biri oluvermişim! Vay canına.

“Başarı nedir?” Sorusu kafamı kurcalıyor şu ara. Otuz beş yaşında beş dil bilmek evet bir başarı olabilir. Ama arkasındaki motivasyonum çok kuvvetli değil -kardeşimle girdiğim iddiayı kazanmak-, muhtemelen kaybedeceğim anlamına geliyor bu. Yine de her yiğidin gönlünde yatan aslan misali, evet böyle bir başarıya sahip olmayı isterim.

Bu arada yiğit kelimesinden yürümeye devam edeyim, yiğidi öldüreyim hakkını yemeyeyim. Şu aralar Felemenkçe öğrenme olayına tekrar giriştim. Felemenkçeyle gelgitli bir ilişkimiz var. Hollanda’da herkesle İngilizce anlaşabildiğim için öğrenmekten vazgeçmiştim ama geçen düşünürken yeni nöral bağlantıların kime ne zararı var, üstelik tam yerindeyim pratik filan da yapabilirim, zaten dil öğrenmeyi de seviyorum, ayrıca o kadar da herkes İngilizce bilmiyor, mesela spora gelenlerin bir kısmıyla hiç anlaşamıyoruz. Ve dünyanın bin bir türlü hali var. Belki hayatımın bir yerinde işime yarar. İşbu nedenlerle tekrar çalışmaya başladım. Dil öğrenmenin en en en püf noktasını söylemek üzereyim, hazır mısınız? Konuşmak. Yanlış yapmaktan, anlaşılmamaktan çekinmeden konuşmak. Hatta dil öğrenme mottolarından biri: ilk günden itibaren konuş. Ama bilin bakalım kim insanlarla anadilinde bile konuşmayı sevmiyor? 

Konuşmam gerektiğinin farkındayım, bu sebeple anadilimle konuşacak olsam asla girmeyeceğim muhabbetlere girmeye kendimi zorluyorum. Mesela geçen pazarcı kadına “hava çok soğuk değil mi, eldiven giymişsiniz” dedim. Haha, halbuki içimden şu cümle geçiyordu “bananeeee”. Böyle böyle, insanlarla iletişim kurmayı da öğreneceğim herhalde, ha gayret Sena.

Hollanda’ya geleli bir yılı geçti, yine ve yine dil öğrenmek için de geç kalmışım gibi hissediyorum. Allah’ım yakamı bu illet düşünceden nasıl kurtarabilirim? Şu “hiçbir şey için geç değil” klişesini kafama bir oturtabilsem. Ya da biraz daha ayakları yere basan halini “zararın neresinden dönülse kârdır”.

Bir de gaza gelmelerim var ki aman aman. Bu motive olmuş halimin ne kadar sürdüğünün tam olmasa da bir hesabını yaptım. Yaklaşık bir hafta. Aman allahım başarıya ulaşabilmek için ne kadar da yeterli bir süre. Kendi kendime sürekli tekrarlamam gerekiyor, sorumluluklarını arttırma sena, yüklerini arttırma sena, önce bu şekilde devam etmeye bak sena, yoksa yapılacaklar listenin tamamından vazgeçeceksin. Ben seni tanımıyor muyum?

Yirmili yaşların daha iyi hatırlanmasına yönelik birkaç açıklama var. Açıklamalardan biri kimliğimizin bu yaşlarda şekillenmesi, kim olduğumuzu bu yaşlarda keşfediyor olmamız... Bilmiyorum size de korkunç geliyor mu? Bu zamanlar güzel zamanlar olduğu kadar kritik zamanlar. Diye düşündü tüm gün dizi izleyen sena. Gerçekten kimliğimi tembellik üzerine kurmak istemiyorum, yaşlı bir teyze olduğumda en iyi hatırladığım dönemlerin bilgisayar başında aylaklık yaptığım zamanlar olmasını istemiyorum. Ve işin komiği bu benim elimde. Sanki değilmiş gibi mağdur mağdur konuşmayayım. 

Tek yapmam gereken tuğlaları teker teker ve dikkatle yerleştirmek. Kocaman bir duvar öyle hemencecik örülmez öyle ya. Sabır ve sebat gerek. Evet bunun farkına vardıkça büyüyor olduğumu hissediyorum. Anı tümseğimin içini güzel şeylerle dolduracağım. Hollanda benim için ne güzel bir fırsattı diyeceğim (inşallah), zamanım boldu ve yararlı işlere ayırdım vaktimi diyeceğim (inşallah), fırsattan istifade Felemenkçeyi de çözdüm diyeceğim (inşallah)... Hayaller listesi devam ediyor ama burada bitireyim. Hedefler ulaşılmadığı sürece üzerine konuşulmaması gereken şeylerdir. 

Haftaya görüşmek üzere sevgili okurlar, hoşçakalın.
Yorum Gönder

Back to Top