Bir Senede Neler Oldu?

Gönderen Etiketler: zaman:
Bir yılın daha sonuna geldik. Ben de bu son senemin bir muhasebesini yapmak istedim. Gün geçtikçe büyüyorum (yaşlanıyorum diyeyim, acı ama gerçek) ve her geçen gün yaşıtlarım arasından gerek bilgimle gerek görgümle ayrılmak zorlaşıyor. Olduğum yerde kalarak vasatlar ligine düşüyorum. Bu, kendime çuvaldızlar batıracağım bir yazı olacak. Zaten muhasebe kelimesinde bir meymenet yok, buram buram can sıkıntısı kokuyor.


Geçen ocak 1’de gavurlara özenip kendime bir “new year's resolutions” listesi hazırlamıştım. Ama adını Bir Senelik Kalkınma Planı koydum, çünkü batı özentisi değilim, asla ve kat’a. 

Ayrıca Goodreads’te kendime bir kitap okuma hedefi koydum. Acaba hedefime ulaşabildim mi? Az sonra. Bir sene insana çok uzun bir süre gibi geliyor ama günleri bilgisayarın başında dizi izleyerek geçirince bir senenin hiçbir uzunluğunu göremiyorsunuz. 

Hadi çuvaldızları batırmaya başlayalım. Madde madde gideceğim. Başta bu listeyi hazırlarken aklımda şu vardı: gerçekçi ve net hedefler bul, belirsiz ifadelerden kaçın, az ve öz ol listeyi kabartma, bu listeyi yıl sonuna kadar kimseyle paylaşma (sebebi burada). Kurallara göre oynadım. Ama sonucu görüyorsunuz. Neden böyle oldu anlayalım. 


1) Romanı bitir.

Epey bir gazla yazmaya başladığım romanı bitirme arefesinde büyük bir hüsranla yarım bıraktım. Bununla gurur duymuyorum. Ama hatalardan ders almak iyi olur, meseleyi biraz deşeyim, bu roman konusunda yaptığım hatalar neler? 

Birincisi, yazma planıma sıkı sıkıya uymamam. Aslında kendimden beklemediğim derecede disiplinli bir şekilde yazdım. Ama ipin ucunu her bölüm sonunda kaçırdım. Bir bölümü bitirdikten sonra üzerime çöken rehavet ve “biraz dinlensem iyi olur” düşünceleri nedeniyle, bölümler arasındaki süre çok açıldı. Süre açıldıkça disiplinim bozuldu, derken yazma alışkanlığım paslandı. Şu sürekli yapmam gereken bir şey var hissi nedeniyle de bir zul olarak gelmeye başladı. Halbuki başlarda ne kadar eğleniyordum.


İkinci hatam yazdıklarımı yazma sürecinde eleştiriyor olmam. Bu lanet gibi bir şey, çaresini de bilmiyorum. Ama her an, her cümlede bir öncekine gözüm kayıyor ve aman şurası ne saçma, bu olay gereksiz gibi ta ne zaman sonra yapmam gereken eleştirel okumayı yazarken yapıyorum. Tahmin edersiniz ki bu durum çok heves kırıcı. Son zamanlarda “artık bu romanı bitirmeyeceğim” kararımın en büyük sebebi de romanın bir şeye benzemediğini düşünmem oldu. “Bunu kimse okumak istemez”, “çok sıkıcı oldu”, “karakterler çok yüzeysel” gibi aslında okurun yapması gereken eleştirileri kendi kendime yönelttim ve kendi yolumu tıkadım. Biraz mükemmelliyetçilik lanetiyle ilgili, halbuki ilk romanımın mükemmel olması gerektiğini kim çıkarttı? Hiç işte. Allah’ım ya Rabbim. 

2) Staja başla.

Üstünü çizdiğim bir madde, çok şükür. Bu madde hakkında yaptığım doğruları yazayım. Madem üstünü çizemediklerimde hatalarımdan bahsediyorum, kendime karşı adil olayım. Bir hedefi parçalara ayırmak en kolayı. Pat diye staja başla yazdığıma bakmayın, bunun arka planında CV yazmak, staj yapacak yer bulmak, ilgili kişilerle iletişime geçmek, görüşmeye gitmek gibi maddeler var. Ben önce çalışmak istediğim yeri ve kişiyi buldum, sonra CV hazırladım. Bunu görüşüne güvendiğim insanlara gönderip geri bildirim aldım ve tekrar düzelttim. Bu süreç sakız gibi uzadı, tek bir yer bulduğum için buradan reddedilirsem staj hayallerim yalan olacak diye düşünüyordum. (Aslında yanlış) Çok şükür reddedilmedim. Ama bir stajyer olarak epey hassasım, sürekli “acaba beceriksiz olduğumu düşünüyorlar mıdır”, “acaba işleri daha hızlı tamamlamamı bekliyorlar mıdır” gibi tilkiler kol geziyor kafamda. Kimsenin bana höt dediği yok kendi kendimin canını sıkıyorum. Siz böyle yapmayın.

3) Bir arkadaş edin.

Yine üstünü çizdiğim bir madde. Yaşasın. Bu maddeyi yazarken aslında epey umutsuzdum, çünkü arkadaş edinecek yaşı geçtiğimi sanıyordum. En sık görüştüğüm arkadaşlarım ta ilkokul çağlarımızda tanıştığımız arkadaşlarım. (Maşallah diyoruz.) Çok şükür, onlardan çok razıyım ama nasılsa arkadaşım var diyerek öylece oturmak kolaycılık gibi geldi, biraz da farklı insanlarla tanış olmak istedim. Bu maddenin beni zorlayacağını düşünüyordum ama her şey kendiliğinden kolaycacık oldu. Geçtiğimiz yaz tatilinde Ankara’da iki harika insanla tanıştım, sonra da buraya da yazmıştım Maastricht’te bir komşumuz oldu. Bir arkadaş değil, üç arkadaş edindim. 

Neyi doğru yaptım? Tam bilemiyorum, kendiliğinden oldu biraz. Ama belki kendim hakkında konuşmaktan çekinmemek bu işin püf noktası olabilir. 

4) Pembe günlüğü bitir.

Pembe günlük benim şirin mi şirin bir defterim. Başladığımda sene 2015’ti, ara ara yazarak bugünlere kadar geldim. Amacım 2017’yle kapanışını yapmaktı. Ama hâlâ yarıdan fazlası boş. Bu aman aman bir hedef değildi, önemli olan defterin bitmesi değil, günlerimi ve düşüncelerimi bir şekilde kayıt altına almaktı. Her ne kadar bu maddenin üstünü çizemediysem de çünkü 2017’de belki bir ya da iki gün ancak yazmışımdır, o kadar ah vah etmiyorum. Çünkü bolca vlog çektim, düzenli olarak blog yazdım, ara sıra bilgisayara günlüğümsü yazılar kaydettim. 2017 hayatımın arşivini yapma açısından fena bir yıl olmadı. 


Yine de hatalarıma değineyim. İlk hatam defterin ortalıkta değil kitaplığın derinliklerinde olması, açıkçası çıkartmaya çoğunlukla üşendim. Gözümün önünde dursa belki aklıma daha sık gelirdi yazmak. İkincisi defterlerin modasının geçtiğini unutmam. Bilgisayara yazabilecekken deftere yazmayı tercih edeceğimi sanmak biraz benim safdilliğimden ve kendimi tanımamamdan kaynaklanıyor. 

5) Felemenkçede duyduğunu anlayabilecek seviyeye gel.

Hehe. Üstünü çizemediğim bir madde daha. Bu hedefi koyduğumda tahmin edersiniz ki harıl gürül Felemenkçe çalışıyordum. Ama Felemenkçe gerçekten pek lüzumsuz bir dil. İngilizce’yle her şeyi halledebiliyorum, vaktimi buna ayırmamaya bilinçli olarak karar verdim ve Felemenkçe çalışmayı bıraktım. Türkiyeye dönünce de işime yarayacak bir dile yoğunlaşmaya karar verdim (mesela Almanca). Şu an Felemenkçede duyduğumu anlayamıyorum ama biraz dikkat kesilince bağlamı çat pat çıkartabiliyorum. 

Gittiğim spor salonunda İngilizce bilmeyen bir iki kişi var, onlardan biriyle bir konuşmamız dahi oldu. 

Kadın (Duvardaki boks afişini göstererek): Benim oğlum da boksa gidiyor.

Ben: Aa, oğlunuz kaç yaşında? 

Kadın: On altı.

Ben: Ne güzel.

Hahaha, hayatımda gurur duyduğum kısa bir muhabbet. Maddenin üstünü çizmedim yine de. Çünkü duyduklarımın yüzde seksenini anlamıyorum, anladıklarımın yüzde doksanını beden dilinden çıkartıyorum. Yani sayılmaz. 

En büyük hatam hedefi koyarken neden Felemenkçe öğrenmek istediğimi bilmiyor olmam, geçici bir hevesmiş, bir işime yarayacağı yok. Bir hatam da anlamayı kolay bir şey sanarak bir senede duyduğumu anlayacak seviyeye gelmeyi ummam. Belki yıllar alacak bir şey, büyük ihtimalle. Seneye için Almanca için bir hedef koyabilirim belki kendime. Sonra ona da ulaşamam hehe. 

Gelelim Goodreads Challenge’ına. 

Ah utanıyorum. 

Geçen sene koyduğum hedefe ulaşmış olmanın gazıyla kendime 52 kitap okuma hedefi koymuştum. Gelin görün ki buralar hep hüsran hep hayal kırıklığı. 


Yaptığım en büyük hata okumamak. Basit ve net. Ama neden okumadım? Çünkü telefonla vakit geçirmekle pek meşguldüm. Oyalanmak için telefon yerine kitabı seçseydim kesinlikle çok daha fazla okuyabilirdim. Yolculuklarda, bir yerlerde beklerken, canım sıkıldığında filan okumaya daha çok dikkat etmeye kararlıyım. Minik minik zaman aralıkları birleşip saatler ediyor. 

İşte bu yılın muhasebesi benim için böyle. Her sene sanki bambaşka bir insan olacağım süper şeyler yapacağım yanılgısından olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum (yine de yapamıyorum). Ben aynı benim, geçen sene beceremediğim bir şeyi bu sene mucizevi bir şekilde yapabileceğimi sanmamın arkasında ne var? Daha çok çalışacağıma emin miyim? Ne değişti ki? Gibi acı ama gerçek soruları kendimize sormakta yarar var. Ama daha iyiye gitmeyi istemekte de hiçbir sıkıntı yok. Yeter ki gerçekçi olalım. 

Seneye görüşmek üzere sevgili okurlar :P hoşçakalın.
Yorum Gönder

Back to Top