Ramazan Rutinim - Günlük

Gönderen Etiketler: zaman:
Herkese hayırlı pazartesileri. Bu haftaki konum, Ramazan’la alakalı olacak. Yurtdışındaki, üstelik bir ev hanımı olarak, evimin hanımı olarak geçireceğim ilk Ramazan bu. Hatıra değeri de var yani. Şimdiye kadar nasıl gidiyor, günlük neler yapıyorum, günümü nasıl geçiriyorum bunlardan bahsedeceğim.

Ramazan’ın dokuz gününü göz açıp kapatıncaya kadar devirdik bile. Bana hızlı geçiyormuş gibi geldi ama herkes için böyle olmayabilir tabii. Yoğun çalışma temposu olanlara, okulu, sınavları olanlara Allah yardım etsin. Bu sıcaklarda (Türkiye ne kadar sıcak bilmiyorum ama burası bu hafta otuz dereceyi gördü) hele günler bu kadar uzunken oruç tutmak epey bir zor. 

Şu an serin bir hava, toprakta yağmurdan arta kalmış ıslaklık var. Çok şükür diyorum çünkü günlerdir doğru düzgün bir yağmura, hava sıcaklığında bir derecelik düşüşe hasrettik. Ramazan’ın ilk gününden itibaren aşırı sıcaklar bastırdı. Az önce de dediğim gibi termostatta otuz buçuk dereceyi gördüm. Aşırı nemli, basık bir hava. Yüzümden şıpır şıpır terler akıyor. Hali canı kalmamış sinekler kulağımın dibinde vızıldıyor. Bir yandan yemek yapmam gerek, bir yandan dilim damağıma yapışmış. Üstelik burada güneş ona doğru batıyor. 



Kendimi yeterince acındırabildiysem ki evimizin önündeki inşaatten ve sabah sekizde gümbür gümbür ses çıkartan iş makinelerinden bahsetmedim daha, günlük neler yapıyorum anlatmaya başlayayım. Eğer iş makinelerine kulak asmamayı başarabildiysem on gibi uyanıyorum. En iyi ihtimalle on bir. Şimdi kahvaltı için ne hazırlasam diye düşünmeme gerek yok, aman allahım ne yapacağım? Boşluğa düşüyor, sırtımı bir duvara yaslıyorum. Dizlerimi kendime doğru çekerek çömeliyorum. Öne arkaya sallanıyorum. Kahvaltı yok. Kahvaltı yok. Şimdi ne yapacağım? 

Hehe. Şaka tabi ki. Doğrusunu söylemem gerekirse benim için güzel bir kafa rahatlığı oluyor böylesi. Sadece genel olarak iftara ne yapsam diye düşünüyorum. Buzluktan et çıkartmam gerekiyor mu? Evde yeterli malzeme var mı? Herhangi bir bakliyatı ıslatmam lazım mı? Kafamda tabi hemen bir menü olmuyor. Hmm buzdolabında ne zamandır bir şeyler yapmayı unuttuğum üç adet kabak vardı. Onlarla bir şey yapayım. Ya da ne zamandır sebze yemiyoruz ya en iyisi sebzeli bir şeyler yapayım. Gibi genel cümlelerden özel yemeklere doğru evriliyor düşünce sürecim. Sonra işte klasik, bunun yanına ne gider? Dün pilav yemiştik bugün makarna olsun, yarın bulgur pilavı, sonra erişte... Önüne de bir çorba. Oldu bitti. 



Çorba konusunda epey esneğim. Aranızda merak eden olursa size gizli tarifimi vereyim. Bir çorbanın iki önemli bileşeni var. Birincisi tat vericiler. İkincisi kıvam vericiler. Tat verici dediğim mercimek olabilir, havuç, kabak, patlıcan, soğan, domates, yoğurt aklınıza ne gelirse. Kıvam verici de un (mısır, buğday vs.) veya patates. Bu iki bileşenden herhangi birkaçını suyla pişirip blendırdan geçirin. Koyu gelirse su ekleyin, açık gelirse un veya patates katın. Bu kadar kolay.

Öğleden sonra namazı kılıp bir bir buçuk saatliğine uyuyorum. Bu uyku epey iyi geliyor. Uyanıkken genel olarak bilgisayarın başında vakit geçiriyorum. Bazen alışverişe çıkıyorum. Bazen kitap okuyorum. Yani aslında Ramazan olmasa da yapacağım şeyleri yapıyorum bir nevi. Ama alışveriş süremi kısa tutuyorum, yürümek yerine bisiklet kullanıyorum çünkü hava çok sıcak ve yolu ne kadar kısaltsam o kadar kâr. Yine bununla alakalı olarak en yakındaki marketlere gidiyorum. Aldi şansına küssün. Lidl oraya gideceğimi aklından bile geçirmesin. 

İftara bir buçuk saat kala yemek yapmaya başlıyorum. Tam yetişiyor. Hatta bazen -şuna çoğunlukla diyelim- yetişmeyecek sanıp panikle fırının başına oturup tepsiyi izliyorum. İzlersem utanır da daha hızlı pişer belki diye mi, bilmiyorum. Yemek yapma sıram da şu şekilde: Önce çorba, sonra yan karbonhidrat (pilav, makarna vs), en son ana yemek. Çok da bilinçli değilim bu sıralamayı yaparken ama ana yemek soğumasın, makarna pilav ılık da yenir, çorba kolay ısınır gibi sebeplerim var. 



Yemekten sonra su şişelerini yamaçlarımıza alıp bardak bardak içiyoruz. Sonra kahve faslı. Kahveyi Ramazan’da bırakmak zorunda olduğumuzu düşünmüştük başta. Ama sonra neden ki dedik. Zaten sahura kadar uyanığız. Uykumuzu beş saat önceden kaçıracak değil ya. Birer kupa kahve, sonra tekrar su şişelerine dönüş. Arada kuruyemiş, abur cubur, evde ne varsa. Sahura kadar da sürekli bir yeme halindeyiz. Sahurda da iftardan artanları yiyoruz, yetmezse yanına bir yumurta haşlıyorum. Mis gibi oluyor. 

Bu yazı tahminimden daha uzun oldu ve bahsetmediğim şeyler var. Mesela imsakla beraber kuşlar ötmeye başlıyor. Burada çeşit çeşit kuşlar var ve şarkı söylemeye bayılıyorlar, adeta disney animasyonlarından fırlayıp gelmişler. Kuşları çok severim, gerçekten. Ama uyumaya çalışırken hiç yardımcı olmuyorlar. İlk birkaç gece zorlandım ama artık duymuyorum. 

Ramazan’ın en sevdiğim yanı hafiflemiş gibi hissetmek. En azından sahurla iftar arasında. Şükredecek çok şey var. Yaşadığımız zorluklar bu şükredilecek şeyleri daha iyi görmemi sağlıyor. Bana zor gelenden daha zorlarını yaşayanlar olduğunu, olacağını biliyorum. Hatta bu yaptığımın sadece bir şımarıklık olduğunu filan. Allah affetsin eğer öyleyse. Oruç tutmayı seviyorum, hafiflemeyi seviyorum, bu ayın manevi havasını seviyorum. 

Bugünlük bu kadar. Herkese kolaylıklar. Görüşmek üzere. 
Yorum Gönder

Back to Top