Artık resmi. Artık her şey (bildiğimiz ve ön görebildiğimiz ve gücümüzün yettiği çerçevede) belirli. Hep belirsizlik belirsizlik diyordum ya ne zaman Türkiye’ye döneceğimiz belli değil, ne yapacağımız belli değil, belki orası belki burası belki ben burada iş buluyordum belki eşim bir yerlerden kabul alıyordu. Erken bitirilen dizilerin alelacele yapılan final sonları gibi bir iki gün içinde her şey belirli bir hale geldi. Neler oldu?
Staj yaptığım yere bütçe çıkmadığı için beni işe alamayacaklarını söylediler.
Eşim Fransa’da bir işe başvurmuştu, kabul edilmedi. Ama haberler iyi, doktorasını almak üzere. Türkiye’ye gitmeden önce tezini savunabilecek.
Tüm bu gelişmeler üzerine bize yol göründü anlayacağınız. Uçak biletini aldık ve ev sahibine çıkacağımızı bildirdik. 30 Aralık. Su gibi geçeceğini biliyorum zamanın. O yüzden haftalık günlükler yazmaya karar verdim. Bu yazımda bileti aldığım pazartesinden bugüne kadar vaktimizin nasıl geçtiğini anlatacağım.
Günleri dolu dolu geçiresim var, günleri deneyimlerle doldurasım var, her anı hafızama kazıyasım var.
5 Kasım 18’ Pazartesi
Uçak biletimizi aldım. Elim titreye titreye, yüz kere kontrol ede ede. Düsseldorf - Ankara. Otuzar kilo bagaj hakkımız var, hiç fena değil.
Akşam hamsi pilavı yaptım. Yaptığım ilk hamsili pilav. Buradaki Türk marketinde ayıklanmış ve dondurulmuş hamsi satılıyor. Meğer kılçıkları duruyormuş. Eşimle birlikte ayıkladık. Hollanda’ya giderayak yeni kokular kazandırıyorum.
6 Kasım 18’ Salı
Bugün oturma izinlerimiz çıktı, onları almaya Center Ceramique’e gittik. Kültür Merkezi gibi bir yer, içinde kütüphanesi, kafesi, sergi salonu filan var. Daha bina açılmadan sabah erkenden gittik çünkü oturma izinleri Maastricht’e ayda sadece dört kere geliyor ve haliyle kapıda sıra oluyor. Oturma izinlerinin çıktığına da pek sevindik, çıkacağından emin değildik. Hem iş meselelerinden dolayı (ikimiz de işsiziz) hem de belgelerimizi apostilletmediğimiz için. Sıkıcı mevzular. Sıkıntı olmadı çok şükür.
Saat dokuzda kapıdaydık. Dokuz kırk beşte oturma izinlerimizi aldık. Kahvaltı yapmak için Bagels and Beans diye bir yere gittik. Ne zamandır radarımızda olan tatlış bir mekan burası. Gitmek bugüne nasipmiş. Bagel simite benzeyen bir hamurişi, mekanın teması da onun üzerine. Kahvaltımızı da bagelle yaptık dolayısıyla. Türk kahvaltılarına alışkın bünyelerimizin dişinin kavuğunu doldurmadı. Hafif tokken bir şeyler atıştırmak için gidilebilir. Açken gitmenizi tavsiye etmiyorum.
Gelelim günün en güzel anına. Güneş açsa da fotoğraf çekmeye çıksam diyordum, şansıma güneşin pırıl pırıl olduğu bir gündü. Makinemi de yanıma almıştım. Eşim iş yerine geçti -doktora savunması için tarih alma işleriyle uğraşmak üzere- ben de bol bol fotoğraf çektim. Sonbaharın renkleri gerçekten inanılmaz. İçime bir dinginlik bir huzur çöktü.
Staj yaptığım yere bütçe çıkmadığı için beni işe alamayacaklarını söylediler.
Eşim Fransa’da bir işe başvurmuştu, kabul edilmedi. Ama haberler iyi, doktorasını almak üzere. Türkiye’ye gitmeden önce tezini savunabilecek.
Tüm bu gelişmeler üzerine bize yol göründü anlayacağınız. Uçak biletini aldık ve ev sahibine çıkacağımızı bildirdik. 30 Aralık. Su gibi geçeceğini biliyorum zamanın. O yüzden haftalık günlükler yazmaya karar verdim. Bu yazımda bileti aldığım pazartesinden bugüne kadar vaktimizin nasıl geçtiğini anlatacağım.
Günleri dolu dolu geçiresim var, günleri deneyimlerle doldurasım var, her anı hafızama kazıyasım var.
5 Kasım 18’ Pazartesi
Uçak biletimizi aldım. Elim titreye titreye, yüz kere kontrol ede ede. Düsseldorf - Ankara. Otuzar kilo bagaj hakkımız var, hiç fena değil.
Akşam hamsi pilavı yaptım. Yaptığım ilk hamsili pilav. Buradaki Türk marketinde ayıklanmış ve dondurulmuş hamsi satılıyor. Meğer kılçıkları duruyormuş. Eşimle birlikte ayıkladık. Hollanda’ya giderayak yeni kokular kazandırıyorum.
6 Kasım 18’ Salı
Bugün oturma izinlerimiz çıktı, onları almaya Center Ceramique’e gittik. Kültür Merkezi gibi bir yer, içinde kütüphanesi, kafesi, sergi salonu filan var. Daha bina açılmadan sabah erkenden gittik çünkü oturma izinleri Maastricht’e ayda sadece dört kere geliyor ve haliyle kapıda sıra oluyor. Oturma izinlerinin çıktığına da pek sevindik, çıkacağından emin değildik. Hem iş meselelerinden dolayı (ikimiz de işsiziz) hem de belgelerimizi apostilletmediğimiz için. Sıkıcı mevzular. Sıkıntı olmadı çok şükür.
Saat dokuzda kapıdaydık. Dokuz kırk beşte oturma izinlerimizi aldık. Kahvaltı yapmak için Bagels and Beans diye bir yere gittik. Ne zamandır radarımızda olan tatlış bir mekan burası. Gitmek bugüne nasipmiş. Bagel simite benzeyen bir hamurişi, mekanın teması da onun üzerine. Kahvaltımızı da bagelle yaptık dolayısıyla. Türk kahvaltılarına alışkın bünyelerimizin dişinin kavuğunu doldurmadı. Hafif tokken bir şeyler atıştırmak için gidilebilir. Açken gitmenizi tavsiye etmiyorum.
Gelelim günün en güzel anına. Güneş açsa da fotoğraf çekmeye çıksam diyordum, şansıma güneşin pırıl pırıl olduğu bir gündü. Makinemi de yanıma almıştım. Eşim iş yerine geçti -doktora savunması için tarih alma işleriyle uğraşmak üzere- ben de bol bol fotoğraf çektim. Sonbaharın renkleri gerçekten inanılmaz. İçime bir dinginlik bir huzur çöktü.
On yıllık sırt çantamın fermuarı bozulunca artık yeni bir çanta almaya karar vermiştim, yolculuğumuzun kesinleşmesinin verdiği gazla yeni bir çanta siparişi verdim. El çantası, fotoğraf makinesi çantası, laptop çantası filan derken parça pinçik yola çıkmak yerine hepsini sığdırabileceğim koca bir çanta beğendim. Şık değil ama işlevsel. Hayatımdaki öncelikler bu şekilde.
7 Kasım 18’ Çarşamba
Ev sahibi -daha doğrusu binadan sorumlu emlak şirketi- evden ayrılacağımızı duyunca evi kontrol etmek istedi. Şöyle bir sorun var, eşim evi ilk tuttuğunda henüz evlenmemiştik, sözleşme evde tek kişinin kalacağını belirtiyor, eşim karşı çıkmış, ben evleneceğim burada tek kişi yazıyor demişse de emlakçı takmamış. Sözleşme o şekilde kalmış. Kontrole geldiklerinde evde iki kişinin yaşamasıyla alakalı bir sıkıntı çıkarırlar mı emin olamadığımız için evde bana dair izleri kaldırdık. Çok eğlendim ne yalan söyleyeyim. Yarın gelecekler, fotoğraf da çekeceklermiş, evi bilerek biraz dağınık bıraktık. Ama biraz. :)
Bir de bizim kanayan yaramız, eve gelen yabancılara ayakkabı çıkarttırma deneyimleri. O kadar umurlarında değil ki ve o kadar garipsiyorlar ki... Aklıma bu sefer ayaklarına galoş vermek geldi. Çarşıda galoş satan bir yer bulamadım amaa Wibra’da şu duş başlıklarını buldum. Eğer yurtdışında yaşıyor ve aynı dertten muzdaripseniz galoş yerine bunları da kullanabilirsiniz. Ha internette satılıyor galoşlar ama bizim vaktimiz olmadığı için bununla idare edeceğiz.
Annem buraya geldiğinde yüzde doksan dokuz kakaolu bir çikolata almıştı. Ben de kakaoya kaşık daldır aynı şey diyerek dalga geçmiştim. Ama sanıyorum ki bir daha bunu nerede bulacağım paniğine kapıldım ve ben de denemeliyim diyerek aldım. Ve bir de resimde gördüğünüz cheesecake aromalı bisküvimsi şeyden aldım, Türkiye’de üretilmiş, çok komik bir tesadüf gibi göründü.
8 Kasım 18’ Perşembe
Ev sahibi -daha doğrusu binadan sorumlu emlak şirketi- saat on ya da on bir gibi geleceğiz demişti. Ben de on olmadan evden çıktım. Diyordum ya güneş olsa da fotoğraf çeksem, şansıma bugün de güneşliydi (Hollanda’da güneşli güne denk gelmek epey zor), ben de evin arka tarafında otoyolun bitişiğindeki parka (Van de Vennepark) gittim. Buraya ilk keşfettiğim günden beri bayılıyorum. Hemen yanından arabalar geçmesine rağmen ağaçlar arada tampon oluşturuyor, sanki ormanın içinden yürüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Ve burada da bol bol fotoğraf çektim. Her yeri aklıma olmasa da hard disklere kazıyacağım!!!
Bir de kendime buradaki son zamanlarımda yapmak istediklerime, denemek istediklerime dair bir liste hazırladım. İki senedir Hollanda’da yaşıyor olmama rağmen hâlâ buraya ait bazı tatları denemediğimi fark ettim. Bunlardan biri “oliebollen” denen sadece yılbaşına doğru çıkan tatlı bir hamurişi. Oliebollen yağ topları demek. Pek iştah açıcı bir isim değil bence, aslında bildiğimiz hamur kızartması. İçindekilerin güvenliğinden emin olunca eve gitmeden kahvaltıda yemek üzere üç tane oliebollen aldım, ikisi sade, biri frambuazlı. Hamurunda çok az şeker var, üstüne pudra şekeri dökerek yeniyor. Pek bir özelliği olduğunu söyleyemem. Yine de denemiş olduk.
Ev kontrolünde de hiç sıkıntı çıkmamış. Haftada bir gün ev gezdirmeye insan getireceğiz haberin olsun demişler. Buna bir yandan seviniyorum, evi derli düzenli tutmak için bir motivasyonum olacak böylece. Pollyanna mıyım neyim.
9 Kasım 18’ Cuma
Sabah güzel bir haberle uyandık. Kitabım matbaadan gelmiş! Hâlâ daha inanamıyorum, fiziksel olarak elime almadıkça inanmayacağım sanırım. Artık bana yazar hanım diyeceksiniz. Buradan da reklamını yapmış olayım. KİTABIMI ALIN. Zaten 86 sayfa bir şey, bir oturuşta okursunuz, sürükleyici olduğuna garanti verebilirim. (Böyle de mütevazıyım.) KİTABIMI ALIN. Tamam mı? Anlaştık mı?
Evde kullanmadığımız eşyaları yavaştan elden çıkartmaya başladık. Facebook’ta bayağı sağlam gruplar var eşya satışı/hibesi üzerine. Bunlara ilan verdim. Anında alıcı çıktı. (Hele bedavalar kapış gitti). Bir tane çamaşır sepeti, bir tane plastik tabure, bir tane taburemsi bir şey, bir tane yapma çiçek verdim. Yazın aldığımız vantilatörü bir de yer minderi olarak kullandığımız tek kişilik yatak süngerini de satmak için anlaştım. Eşyaları ne yapacağız her şey elimizde kalacak diye paniklemeye lüzum olmadığını anlamış olduk böylece. Birinin çöpü diğerinin hazinesiymiş, yaşayarak öğreniyoruz.
Bir de güzel haber, eğer anlaşırsak yeni kiracıya eşyalarımızı satabiliyormuşuz. Yani belki de evi öylece bırakabileceğiz. Gerçek olmak için fazla iyi derler İngilizce’de, biraz o hesap. Ama neden olmasın?
10 Kasım 18’ Cumartesi
Market alışverişinde bile hisleniyorum ya. Burada Bim’in muadili Aldi’ye gittim, bulunduğu caddenin fotoğrafını çekiyorum, marketin tabelasını çekiyorum. :) Bugün yeni çantamı kullandım. Burada poşetler ücretli olduğu için alışverişe sırt çantası götürmeye epey alıştım (diğer çantamın fermuarı nasıl bozuldu sanıyorsunuz hehe). Yeni çantamın içi maşallah cidden yayla gibi, aldıkça aldı. İşte aradığım performans.
Hollanda’ya özgü denemediğim tatlardan birini aldım bu alışverişimde. Karnemelk. Bir tür süt ürünü. Fazla sulu ekşimiş ayran gibi, biraz kefiri de andırıyor. Yağsız sütle yapılıyormuş. Sağlıklı bir içeceğe benziyor. Tadı da yağsız olduğundan herhalde çok ağır değil. İki senedir denememem büyük bir hata değilmiş, ama gitmeden tadına baktığım için mesudum. Bir de drop alacaktım, meyan kökünden yapılan bir şeker. Bir Hollandalı yılda ortalama iki kilogram yiyormuş bu şekerden. Tadının kötü olduğuna eminim yine de adamların yılda iki kilo yediği şeyin en azından tadını bileyim istedim. Ama Aldi’dekilerde hep jelatin vardı, sanırım Albert Heijn’da bitkisel jelatinlisi varmış, anlayacağınız drop hâlâ listemde.
11 Kasım 18’ Pazar
Bugün burada bizi koruyup kollayan bir aile var, onları çaya davet etmiştik ama bir iletişimsizlik sonucu görüşmeyi tam kesinleştiremedik. Ben yine de gelme ihtimallerine karşı fazla olursa buzluğa atabileceğim ikramlar hazırladım. (YALANNN, gelmeyeceklerini tahmin ediyordum, canım da poğaça ve kek çekiyordu....) Biraz da temizlik yaptım, ortalığı topladım. Dış güçlerle daha iyi motive oluyorum açıkçası.
Tahmin ettiğim üzere gelmediler, yemekten hemen sonra bir kahve yaptım. Şanslarına küssünler yine harika bir kek yapmışım. Kekleri artık ekşi mayalı yapıyorum, bir daha da sıradan kek yapmam sanırım ya acayip lezzetli oluyor, burada da tarif paylaşmayı düşünüyorum bir ara inşallah. Poğaçalarım zaten çok güzel (mütevazılığa devam). Yarın yiyeceğimiz kadarını ayırıp kalanını buzluğa attım. Çat kapı misafirlere hazırım! (Bize de her gün çat kapı misafir geliyordu zaten... :P)
11 Kasım 18’ Pazar
Bugün burada bizi koruyup kollayan bir aile var, onları çaya davet etmiştik ama bir iletişimsizlik sonucu görüşmeyi tam kesinleştiremedik. Ben yine de gelme ihtimallerine karşı fazla olursa buzluğa atabileceğim ikramlar hazırladım. (YALANNN, gelmeyeceklerini tahmin ediyordum, canım da poğaça ve kek çekiyordu....) Biraz da temizlik yaptım, ortalığı topladım. Dış güçlerle daha iyi motive oluyorum açıkçası.
Tahmin ettiğim üzere gelmediler, yemekten hemen sonra bir kahve yaptım. Şanslarına küssünler yine harika bir kek yapmışım. Kekleri artık ekşi mayalı yapıyorum, bir daha da sıradan kek yapmam sanırım ya acayip lezzetli oluyor, burada da tarif paylaşmayı düşünüyorum bir ara inşallah. Poğaçalarım zaten çok güzel (mütevazılığa devam). Yarın yiyeceğimiz kadarını ayırıp kalanını buzluğa attım. Çat kapı misafirlere hazırım! (Bize de her gün çat kapı misafir geliyordu zaten... :P)
Ve böylece bir hafta geçmiş oldu. Kaldı yedi hafta.