Sessiz konuşalım. Kafasını yatırdığı yerden kaldırır da gözlerini açmadan bağırmaya başlar. Aman gözünü seveyim sesini yükseltme. Ona dik dik de bakma, gözlerini açmaz ama görür seni. Görür de affedilemezler hanesine adını geçiriverir. Bir salıncakta sallanıyorsun. Boşluğa sarkıtmışlar seni baş aşağı, zemin olsaydı saçların yere değerdi. İnsanlar çift yaratılmış, belki üçer beşer hatta. Başımızı üçerli beşerli ağrıtsınlar diye herhal. Kahve iyi gelmiyor. Kahve iyi gelmiyor. Kahve gelmiyor. Tüm vücudumla beraber kusasım geliyor. Gözlerimle burnumla parmak uçlarımla... Güzelleşmek için iki kapak arasında yaprakları olan bir şey var masamda. Tek başına güzelleştirmiyor, sabahtan beri bekliyorum. Kendimi rahatlatıyorum başka bahaneler bularak. Zeki de değilim neden bu hayranlık. Sesim güneşlenen bir mandanınki gibi. Tırnaklarım yamuk yumuk. Bir şeyi alırken hepsi dahil alıyoruz, kitapla sivrisinek öldürürsen birkaç sene sonra silmek için ıslak mendile ihtiyaç duyarsın. Rahatsız edici bir cümle oldu. Engelli koşunun engelleri gibi hissettiriyor. Mutluyum ve biraz önce cümlenin başından çok'u sildim. Kötü günlere hazır olalım mı. Ben Yeni Zellanda'ya kaçma hayalleri kurmaya hazırım. Annem ömrü boyunca Avusturalya'ya gitmek istemiş. Hakkari'ye de gidermiş olsaymış. Neyse ki olmamış, kimliğimde Hakkari yazmasını istemezdim, bir gölü bile yok.
Uzaktan laylaylom görünen hayatlara şahit olunca -mesela duvar arkasından- çok garip şeyler olduğunu öğreniyorum. Sizinle dedikodu yapacak değilim ama şu şey var ya hani... Çok aptal diyor. Mankafa filan. Tanımam etmem kime dediğini de bilmiyorum. Bana deseydi telefonu bir yere koyardım ve kendime kahve yapmaya giderdim. Sövsün dursun.
Kitaplarımın sayısı arttı. Ve bunu parayla sağladım okumadıkça bir numarası yok. Ne iyiyim ne kötüyüm, ortalama bir insan olabilmek için tüm ayrıntılarım kusursuz. Ranjı genişletmiyorum, dağılımı bozmuyorum. Konuşmaya tenezzül etmesem var olduğumu fark etmezdiniz hadi itiraf edin.