Tek

Gönderen Etiketler: zaman:
Bunları tek tek aldığım için mi ölmüyorum? Hepsini beraber alsaydım ölürdüm. Kuşlar dans ediyor. Ben de dans etmek isterdim. Gözlerimi kapatıyor ve bir kuş olduğumu hayal ediyorum. Hadi aşktan bahsedeyim ve siz gözünüzü yumun, çünkü utanıyorum. Ama göz arasından da bakmak yok ona göre. Kuşlar dans ediyor, kırlangıç olsalar gerek. Tek başlarına değiller, yüzlerceler. Aralarındaki kusursuz uyumdan zannederim ki bahsetmeme gerek yok. "Geç bunları geç, zaten biliyoruz." diyorsunuz sanırım. Aşk hakkında mı konuşayım? Size gözünüzü yummanızı söylemiştim yummadınız. Anlaşmayı bozdunuz, konuşmuyorum banane. Uzanıyordum sabah. Sanırım siz hayatı çok kalabalık insanların pek yapabildiği bir şey değildir saatlerce uzanmak. Anlayabileceğiniz şekile sokarak anlatmaya çalışacağım, uyanınca yataktan kalkmadan önce beş dakika kadar daha yatakta durulur ya, işte o beş dakikalık sürenin birkaç saat sürdüğünü düşünün. Normalde çok sık uzanmam, çünkü uzanmak uyanık olmayı gerektirir, ben çoğunlukla uyurum. Niye bu kadar çok ayrıntıya giriyorum? Demin ağladım da ondan. Belki de yaşlandım ve "dinlenmeye" ihtiyacım olduğu için kafanızı ağrıtana kadar konuşmaya ant içtim. Bilemezsiniz, bilemeyiz. Bilemeyeceğinizi söylemem sizi rahatsız etti mi? Yoksa hep bilen insanlardan mısınız? Ne hoş ne hoş. Baştan başlıyorum. Roman karakterlerine özenip cam kenarına taşımış olduğum yatağımda uzanıyordum. Gökyüzünde değişik olaylar cereyan ediyordu. Kuş olduklarını tahmin ettiğim koyu renkli yaratıklar, ama yüzlercesi, kendilerince bağımsız diğerlerine göre bir uyum içerisinde gökyüzünü arşınlıyordu. Çokluğun içinde tek gibiydiler. Aklıma bir çizgi filmde gördüğüm balıkları getirdi bu görüntü, şakacı balıklardı. Bir arada durunca uzaktan kocaman bir balık gibi görünüyorlardı. Tabi böyle bir şey gerçek olmaz, balıkların şaka yapacağını da pek sanmıyorum ama izlemekte olduğum bu kuşlar gerçekti. Görüş alanımdan çıkana kadar hareket eden deseni takip ettim. Gökyüzü eski sıkıcılığına döndüğündeyse tavanı seyretmeye koyuldum. Kartonpiyer merağımdan değil, ölmüş böcek cesetleri de ilgimi çekmiyordu (hepsini ben öldürdüm haha) aslında tavanla ilgili hiçbir şey beni alakadar etmiyordu, sadece düşüncelerimin üst katlara kaçmasını engelliyordu bu beton. Sibel Teyze'nin temizlik yaparken yatağının altında hayallerimi bulması isteyeceğim en son şeydi. Korkudan hepsini bir çöp poşetine koyar kapımıza dayanırdı belki. Alacaklı gibi çalardı zili, pijamalı mı yoksa giyinik mi kapıya gitmem gerektiğini düşünerek açardım kilidi (geceden kilitlemiş olurdum). Sibel Teyze "Bunların hesabını nasıl vereceksin?" diyerek poşeti yüzüme fırlatırdı. "Kıskanıyor" derdim. Dört çocuğu ve kocası var. Çocukluğundan beri daha ileri bir şey hayal etmemiş, kalabalık bir aile istemiş belli. Zengin sayılmazlar pek, belki şu an kocasının terfi almasından başka bir hayali yoktur. Benim hayallerimi kıskanmıştır olsa olsa. Ne düşünebilirdim ki başka? Korktum ve yataktan kalktım. Yatağımın yanındaki sehpada duran bardağın yarısını suyla doldurdum. Su moleküllerinin tek tek bir araya gelip de yarım bardak su olduğunu düşününce yarım bardak su bile kalabalık geldi. Bardağın her hareketinde onların da birbirleriyle beraber hareket ettiğini düşünmek gözlerimi yaşarttı. İlaç paketinden bir yuvarlak yuttum suyla beraber. İşte bunları tek tek aldığım için ölmüyorum.
Yorum Gönder

Back to Top