Bir iki atraksiyon

Gönderen Etiketler: zaman:

 Sıkıntıdan ölmek üzere olduğum şu aptal yaz tatilinde nihayet eğlenceli bir şeyler oldu.
 Cumartesi günü annemle Konya'ya gittik ve pazar döndük, çok çılgıncaydı; iftara davet edilmiştik ve cânım Neyyire'yle sahura kadar bahçelerindeki çardakta oturduk. Minderlerden rüzgara barikat kurduk, çatısı olmayan çadır yaptık ve teyzeler bize yaşımızı sorarak çok eğlendi. Sahura kadar diş macunlu çikolata, çilekli hoşbeş ve tarhana cipsi yedik, bolca sohbet ettik. Sahurdan sonra da ben bir şeyler anlatırken uyuyakaldık, zaten kelimeler esnediğim için ağzımda tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Uyanınca hazırlanıp annemle gerisin geri İstanbul'a döndük.


 Bugün de önce Beyazıt'a sonra Sultanahmet'e gittik birkaç arkadaş. Oranın iftar zamanı hiç bu kadar janjanlı olduğunu bilmiyordum, özellikle asırlık tatlar ve sanatlar standlarına bayıldım. Stand görevlilerinden bazıları standlarını değil de onları çektiğimi düşünüp yüzlerini kapattı.





 Ticarete atılmak ve buna Sultanahmet'te başlamak isteyenler bir daha düşünsün. Bir sürü sokak satıcısı vardı ve çok net söylüyorum yok yoktu. Bir sokak satıcısından sofra örtüsü alıp çimenlere oturduk.


 Bir turist Sultanahmet'e nasıl gidebileceğini sordu. (Blue Mosque'la Sultanahmet'i farklı yerler sanıyormuş) Sonra bu kadar insanın ne yaptığını bir tür festival olup olmadığını sordu. Bir turist gözüyle bakmayı bırakın kendi gözümden bile çok ilginçti olan biten. İnsanlar örtülerini sermiş, yiyeceklerini getirmiş, arka planda ilahiler, marşlar filan var. Dualar ediliyor, ezan okununca herkes anlaşmış gibi sularını içiyor ve yemeğe girişiyor.

 Namazdan sonra Şerbethane'ye gidelim dendi ama yeni açılmış olduğu için kimse yerini bilmiyordu (Bir adam Şerbethane'yi nasıl olduysa Alman Çeşmesi anladı ve orayı tarif etti.) ve kendi aramalarımızla da bulamadık. Boşverip evimize döndük. Bomboş bir tramvay geldi ve arkamdaki kadın bir an önce binebilmek için beni itekleyip durdu. Bir dirsek geçiresim geldi burnunun ortasına. Arkaya doğru şiddetli bir tekme atmadığım için de pişman oldum. Gerçek edebin objektif ölçümünü bu tür yerlerde yapabiliriz. Kıyamet gününde de insanlar böyle olacak demek ki, annenin çocuğuna hayrı olmaması durumu... Derin tramvay gözlemlerimin sonucu böyle çocuklar.

 Yaz tatili bitmek üzere olduğu için hem panik yapıyorum hem de zil takıp oynayasım geliyor. Paniğimin adı "NE KADAR BOŞ GEÇİRDİM BU YAZI!" Vakti boş geçirme profesörü oldum, pinekleme uzmanı... Bayramda köye gidecekmişiz ve on gün orada kalacakmışız. Neyse ki kitap okuyup rüya görebileceğim bir on gün olacak. (İnanın yapacak başka hiçbir şey yok mazoşistlik yapıp fındık toplamak dışında [fındık toplamış birinin sakırtlaklarını -namıdiğer kenelerini- ayıklamak da ayrı bir faaliyet tabi ki] Aslında dereye inip yengeç de dövüştürebilirim, şu an kafamda ışıklar yanıyor!)
 İyi kötü yaşıyoruz ve sanırım bunalımdan çıktım. Selam ben Sebastian.


Yorum Gönder

Back to Top