
Erkek kardeşim uzun yol çarkçısı. Yani gemi adamı. Yani hayatı uzun deniz yolculuklarında geçiyor.
Ve dün mevcut olan Lodos yüzünden programları aksayınca, aslında dün gelmeleri gereken Haydarpaşa Limanı'na bugün sabaha karşı geldiler.
O nedenle bugün saat tam 12:00'de limandaydım. Haliyle de Haydarpaşa Garı'nın yanından geçip gittim limana. Garın yanından geçerken de o kısacık an içinde kendimi eski bir dostla gözgöze gelmiş ve sıcacık selamını almış gibi hissettim. Hızla aklımdan İstanbul-Antalya gidişlerimde Burdur aktarması yüzünden bin türlü zahmetine katlanıyor olmanın sıkıntısına ve otobüse nazaran en az 7-8 saat daha uzun sürüyor olmasına rağmen inad ile yaptığım tren yolculukları geldi. Sanırım birbirimizden çabuk ayrılmamak için yolculuk olabildiğince uzun sürsün istiyor ama buna kılıf olarak "şehire gelince deniz tarafından kucaklanma keyfi" bahanesini kullanıyorduk ismi lazım değil bazı arkadaşlarla :)
Sunay Akın'ın İstanbul'un Nâzım Planı'na kadar uzanıverdim dakikalar içinde. Candan Erçetin'in Kırık Kalpler Durağında şarkısını ne çok sevdiğimi düşündüm, klibinin garda çekildiğini düşünerek. Gar'da yapılan İsmek kermesinden çok severek aldığım yeşil taşlı kolyemi de takmadığımı hatırladım ne zamandır.
Günü tamamlayıp akşam saatlerinde eve döndüğümüzde haberlere göz atalım dedik ve karşımızda yanan bir Haydarpaşa Garı görüverdik ne yazık ki.
Hüzünlendim, üzüldüm, derin bir offf çektim şöyle en içimden koparcasına. Bin türlü söylentiyi göz ardı edip sana sahip çıkmadığım için kızdım kendime ve hiçbir sevdiğime kıyamadığım gibi sana da kıyamadım be Haydarpaşa Garı. Bir kez daha anladım ki insanın daha sıkı sarılması lazım sevdiklerine...