Bir Varmış, Hiç Yokmuş...

Gönderen Etiketler: zaman:


Bir varmış, bir yokmuş...
Zamanın birinde, bilinmeyen bir yerde bir kadın yaşarmış...

Kadın her akşam yatarken Allah'a, sabah olduğunda tekrar gözlerini açabilmek için dua edermiş. Ve hergün sabah uyandığında Allah'a hayatında olan herşey için teşekkür ederek güne başlarmış.

Bir evi, bir ailesi ve onu seven dostları varmış. İyi günlerde, kötü günlerde hep birlikte yaşar giderlermiş.

Kadın yalnız bırakılmaktan nefret eder ama yalnız kalmayı severmiş.

Yalnız kaldığı zamanlar, içinde bir yerlerde sakladığı, incitilmesin diye üstüne titrediği küçük çocuğu ortaya çıkarır, doya doya sever, sadece onunla ilgilenirmiş. Kendisinden başkasına güvenemez, kırılgan, duygusal, savunmasız çocuğun varlığını kimselere gösteremezmiş. Çünkü onun yaşadığı bu dünyada tutkulara yer olmadığı gibi hissedebilmek de neredeyse günahmış...

Kadının evinin hemen arkasında başkalarının gitmekten ölesiye korktukları bir uçurum varmış. Ve kadın her gün evinden çıkıp, yalnız kalmak için o uçurumun en kenarına kadar gider şarkılar söylermiş karşısındaki boşluğa. Şiirler okur, duygularını anlatırmış içinden geldiği gibi. Sonra boynunu büker, veda edip özgürlüğüne dönermiş evine, sevdiklerine gene.



Ve yine bir varmış, bir yokmuş...
Zamanın birinde, bilinmeyen bir yerde bir adam yaşarmış...

Adamın doğruları varmış, yanlışları da varmış. Hayatında çok insan varmış, çok sevgi varmış, çok dost varmış, çok hareket varmış. Etrafında dolaşan öyle çokmuş ki adamın tek başına bir tek nefes almaya dahi vakti yokmuş.

Adam bir gün yalnız kalmak istemiş ve yaşadığı yerin arkasındaki uçurum aklına gelmiş. Kimselere gözükmeden uçurumun kenarındaki ağacın altına gelmiş. Oturmuş, oturmuş, oturmuş...

Derken bir ses duymuş, çok uzaklarda bir kadın şarkı söylüyormuş sanki... Bu ıssız yerde bu sesi duymak onu şaşırtmış ama ses; içini ısıtmış, iliklerine işlemiş. Sesin sahibine ulaşabilmek için ilerlemiş uçurumun kenarına doğru. İlerledikçe ses yaklaşmış, yaklaştıkça daha da sıcaklaşmış. Tam uçurumun kenarına geldiği anda karşı kıyıdaki kadını görmüş. Kadın varlığını farkederse susar ve gider diye korkup saklanmış taşların arkasına, kadın gidene kadar nefes almaktan korkarak dinlemiş.

O gün, o uçurumun kenarında, karşı yakadaki kadın farkına bile varmadan dokunmuş adamın ruhuna. Adamın bile o ana kadar fark edemediği o koca boşluğa...



O günden sonra adam her gün herkeslerden gizli, uçurumun başına koşar olmuş. Kendisine şiirler okuyan, şarkılar söyleyen o ses olmadan hiçbir şeyden keyif almaz olmuş. Ve bir gün dayanamayıp o da katılmış karşı kıyıdan gelen sese, korkup kaçmasın diye dualar ede ede...

Birden bire karşı kıyıdan sesine ses verildiğini duyunca şaşırmış kadın, utanmış hatta. Ama hoşuna gitmiş. Susması ve gitmesi gerektiğini bildiği halde içinden kalıp devam etmek gelmiş. Günahmış ama olsunmuş... Saklamamış içindeki çocuğu, kirpiklerini yere indirmiş, mahçup ve kırılgan bir eda ile devam etmiş şarkı söylemeye.

Adam gülümsemiş kendi kendine. Artık içindeki boşluk yokmuş...



Kadın eskisi gibi uzun dualar etmiyormuş artık geceleri yatarken, "hemen yarın olsun!" diyormuş sadece...

Ve adam, gözlerini uçurumun karşı kıyısından hiç ayırmıyor, kadının yollarını gözlüyormuş yaşayabilmek için...



Zaman geçtikçe aralarındaki uçuruma dayanamaz olmuşlar her ikisi de. Kadın adamı beklemiş uçurumu aşıp yanına gelsin diye, adam ise kadını beklemiş herşeyi geride bırakıp koşup yanına gelsin diye. İkisi de öylece bekleşip durmuşlar aşkla uçurumun en kenarında. Tek bir kelime etmeden, milyonlarca duygu ile...



Hiç düşünmeden, duraksamadan içine atlayanların kavuştuğu bir uçurummuş meğerse Aşk; aşağı düşerken havalara uçtuğun...





------Görsel alıntıdır--------
Yorum Gönder

Back to Top